Okul müdürü mezunların her birine diplomasını sundu.
- The principal presented each of the graduates with diploma.
Erkek kardeşlerin her birinin bir arabası var.
- Each of the brothers has a car.
Biletlerin her biri 1.000 yen.
- The tickets are 1,000 yen each.
Erkek kardeşlerin her birinin bir arabası var.
- Each of the brothers has a car.
Tom ve Mary birbirine çok yakın.
- Tom and Mary are very close to each other.
İki erkek kardeş birbirine gülümsedi.
- The two brothers smiled at each other.
Okul müdürü mezunların her birine diplomasını sundu.
- The principal presented each of the graduates with diploma.
O, oğullarının her birine para verdi.
- He gave money to each of his sons.
Her yemekten sonra dişlerini fırçala.
- Brush your teeth after each meal.
Genel müdür her bir adamı görevine atadı.
- The president appointed each man to the post.
Biletlerin her biri 3 dolar veya üç tanesi 8 dolardır.
- Tickets are $3 each or three for $8.
Onların tanesi otuz dolar.
- They're thirty dollars each.
Ben sizin her birinizi bilirim.
- I know each one of you.
Her birimiz elinden geleni yapmalı.
- Each one of us should do his best.
Japonya ve Çin, pek çok yönden birbirinden farklıdır.
- Japan and China differ from each other in many ways.
Bu iki çizgi birbirini dik açıyla kesmektedir.
- These two lines cut across each other at right angles.
Karşılıklı çıkarlar bulursanız, birbirinizle anlaşırsınız.
- Find mutual interests, and you will get along with each other.
Onlar birbirini çok iyi tanımıyorlar.
- They don't know each other very well.
İki insan birbirlerini mükemmel şekilde anlıyorlardı, ve birbirlerinin güçlü niteliklerine karşılıklı saygıları vardı.
- The two men understood one another perfectly, and had a mutual respect for each other's strong qualities.
Onlar birbirlerini aptal göstermeye çalıştılar.
- They tried to make each other look foolish.
Tom birkaç deneme yaptı ama her seferinde başarısız oldu.
- Tom made several tries, but failed each time.
Üç kere denedik ve her seferinde başarısız olduk.
- We had three tries and failed each time.
Birbirimizi anlamaya çalışarak yakınlaşırız fakat sadece birbirimizi incitiriz ve ağlarız.
- We get closer, trying to understand each other, but just hurt each other and cry.
Küçük kız kardeşim ve ben çok fazla kovalamaca oynardık. Birbirimizi kovalardık ve kovalayan kişi kovalanana dokunmaya çalışır ve ona Sen ebesin! diye seslenirdi.
- My little sister and I used to play tag a lot. We would chase each other, and the one chasing would try to tag the one being chased and yell: You're it!
An each, piece, single item, or individual item package.
The apples cost 50 cents each.
I'm going to give each of you a chance to win.
The sun comes up each morning and sets each night.
Do not leave without checking each and every door to make sure it is locked.
Maria and Robert loved each other.
My housemate is a strict vegan. I personally could never not eat meat, but each to his own.
She gives a careful diagnosis to everyone.
- She'll diagnose each person carefully.
Everyone knows they like each other, except for them.
- Everyone knows they like each other, except them.
I would never want my bathroom decorated in chartreuse and turquoise, but to each his own, I suppose.