eşitçe

listen to the pronunciation of eşitçe
التركية - الإنجليزية
equally
In equal degree or extent

The gas stations are equally far from the highway.

Used to link two or more coordinate elements

John suffered setbacks at his job. Equally, Frank's business slowed.

In an equal manner in equal shares or proportion; with equal and impartial justice; without difference; alike; evenly; justly; as, equally taxed, furnished, etc

They shared equally in the spoils.

{a} of or on the same degree, impartiality
Equally means to the same degree or extent. All these techniques are equally effective Success doesn't only depend on what you do. What you don't do is equally important
to the same degree (often followed by `as'); "they were equally beautiful"; "birds were singing and the child sang as sweetly"; "sang as sweetly as a nightingale"; "he is every bit as mean as she is"
in an equal manner; in a uniform manner
in equal amounts or shares; in a balanced or impartial way; "a class evenly divided between girls and boys"; "they split their winnings equally"; "deal equally with rich and poor"
In an equal manner or degree in equal shares or proportion; with equal and impartial justice; without difference; alike; evenly; justly; as, equally taxed, furnished, etc
Equally is used to introduce another comment on the same topic, which balances or contrasts with the previous comment. They needed his help, but equally they did not trust him
Equally means in sections, amounts, or spaces that are the same size as each other. A bank's local market share tends to be divided equally between the local branch and branches located elsewhere Try to get into the habit of eating at least three small meals a day, at equally spaced intervals
eşit
equal

Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work. - Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.

An integer is natural if and only if it is greater or equal to 0. - Eğer tamsayı sadece sıfırdan büyük veya eşit ise tamsayı doğaldır.

eşit
even

They split the bill evenly. - Onlar hesabı eşit olarak bölüştüler.

They split the bill evenly. - Onlar hesabı eşit olarak bölüşürler.

eşit
equal; the same
eşit
commensurate
eşit
equal to

An integer is natural if and only if it is greater or equal to 0. - Eğer tamsayı sadece sıfırdan büyük veya eşit ise tamsayı doğaldır.

He is not equal to his father. - O, babasına eşit değil.

eşit
(İnşaat) neutral
eşit
(Matematik) congruent
eşit
like

I like all the colors equally. - Bütün renkleri eşit derecede severim.

True love is eternal, infinite, and always like itself. It is equal and pure, without violent demonstrations: it is seen with white hairs and is always young in the heart. - Gerçek aşk ebedidir, sonsuzdur ve hep kendi gibidir. Eşit ve saf, abartılı sergilemeler olmadan: özünde hep gençtir ve beyaz saçlarla görünür.

eşit
square

A square has four equal sides. - Bir kare dört eşit kenara sahiptir.

Six squared equals thirty-six. - Altının karesi otuz altıya eşittir.

eşit
fair

I dreamt a dream last night, about silk and fine cloth or about equality and fair trial. - Dün gece ipek ve ince kumaş hakkında ya da eşitlik ve adil yargılama hakkında bir rüya gördüm.

Eşit
level playing field
eşit
equalling
eşit
equalled
eşit
equaling
eşit
tantamount
eşit
equal, equivalent, even
eşit
equivalent

A is equivalent to B has the same meaning as A is true if and only if B is true. - A, B'ye eşittir önermesi, Eğer ve yalnızca eğer B doğruysa A doğrudur ile aynı anlama gelmektedir.

The ages of the two children put together was equivalent to that of their father. - İki çocuğun yaşları toplandığında babalarınkine eşit oluyordu.

eşit
coordinate
eşit
coequal
eşit
on a par with
eşit
equi

What is principle of equidistance? - Eşit uzaklık ilkesi nedir?

The ages of the two children put together was equivalent to that of their father. - İki çocuğun yaşları toplandığında babalarınkine eşit oluyordu.

eşit
iso
eşit
(Matematik) equals, is equal to
eşit
commeasurable
eşit
alike
eşit
isnt
التركية - التركية

تعريف eşitçe في التركية التركية القاموس.

eşit
Müsavi
eşit
Yapı, değer, boyut, nicelik ve nitelik bakımından birbirinden ne artık ne eksik olmayan (iki veya daha çok şeyler), müsavi
eşit
Yapı, değer, boyut, nicelik ve nitelik bakımından birbirinden ne artık ne eksik olmayan (iki veya daha çok şey), müsavi: "Bunlar bastonlarına dayanarak hep eşit adımlarla yürürler."- S. Birsel
eşit
Aynı haklardan yararlanan, aynı düzeyde olan (kimse): "Herkes ... kanun önünde eşittir."- Anayasa
eşit
Aynı haklardan yararlanan, aynı düzeyde olan kimse
eşitçe
المفضلات