Can you touch your toes without bending your legs?
- Sen ayak parmaklarına bacaklarını eğmeden dokunabilir misin?
Don't tilt your chair back.
- Koltuğunu geriye eğme.
We will not bend to the will of a tyrant.
- Biz tiranın isteğine boyun eğmeyeceğiz.
Can you touch your toes without bending your legs?
- Sen ayak parmaklarına bacaklarını eğmeden dokunabilir misin?
I don't want to bow down to him.
- Ona boyun eğmek istemiyorum.
Tom had to duck his head to get through the doorway.
- Tom kapıdan girmek için başını eğmek zorunda kaldı.
Don't tilt your chair back.
- Koltuğunu geriye eğme.
She stood silently, her head tilted slightly to one side.
- Başı bir tarafa doğru hafifçe eğik, sessizce ayakta durdu.
Tom didn't seem inclined to elaborate and I didn't really want to know all the details anyway.
- Tom ayrıntılara girmek için eğilimli görünmüyordu ve ben zaten bütün detayları gerçekten bilmiyordum.
The agitator is inclined to exaggerate trivial matters.
- Tahrikçi önemsiz konuları abartma eğilimindedir.
Tom was leaning on the fence.
- Tom çitin üzerine eğiliyordu.
This house is leaning to one side.
- Bu ev bir tarafa doğru eğiliyor.
The road curves gently toward the lake.
- Yol göle doğru hafifçe eğilimlidir.
A straight line is a trivial example of a curve.
- Düz bir çizgi bir eğrinin önemsiz bir örneğidir.
The Earth is tilted at an angle of 23.4 degrees.
- Dünya 23.4 derecelik bir açıyla eğilimlidir.
She stood silently, her head tilted slightly to one side.
- Başı bir tarafa doğru hafifçe eğik, sessizce ayakta durdu.
The agitator is inclined to exaggerate trivial matters.
- Tahrikçi önemsiz konuları abartma eğilimindedir.
He is inclined to get mad.
- O, kızmaya eğilimlidir.
I don't want to bow down to him.
- Ona boyun eğmek istemiyorum.
The government refuses to bow to public pressure.
- Hükümet kamuoyu baskısına boyun eğmeyi reddediyor.
Don't interpret their silence as obedience.
- Onların sessizliğini boyun eğme olarak algılama.