It's forbidden to lean out of windows.
- Pencerelerden dışarı eğilmek yasaktır.
In Japan, it is polite to bow when one meets someone.
- Japonya'da birisiyle karşılaştığında eğilmek kibarlıktır.
In Japan, bowing is common courtesy.
- Japonya'da eğilmek yaygın bir nezakettir.
It's forbidden to lean out of windows.
- Pencerelerden dışarı eğilmek yasaktır.
Please don't lean out of the window when we're moving.
- Lütfen hareket ederken pencereden dışarı eğilmeyin.
I told everyone to duck.
- Herkese eğilmesini söyledim.
She stood silently, her head tilted slightly to one side.
- Başı bir tarafa doğru hafifçe eğik, sessizce ayakta durdu.
The Earth is tilted at an angle of 23.4 degrees.
- Dünya 23.4 derecelik bir açıyla eğilimlidir.
Tom didn't seem inclined to elaborate and I didn't really want to know all the details anyway.
- Tom ayrıntılara girmek için eğilimli görünmüyordu ve ben zaten bütün detayları gerçekten bilmiyordum.
The agitator is inclined to exaggerate trivial matters.
- Tahrikçi önemsiz konuları abartma eğilimindedir.
The box is leaning to one side.
- Kutu bir tarafa doğru eğik.
Tom was leaning on the fence.
- Tom çitin üzerine eğiliyordu.
The road curves gently toward the lake.
- Yol göle doğru hafifçe eğilimlidir.
A smile is a curve that sets everything straight.
- Bir gülümseme, her şeyi düzelten bir eğridir.
The Earth is tilted at an angle of 23.4 degrees.
- Dünya 23.4 derecelik bir açıyla eğilimlidir.
She stood silently, her head tilted slightly to one side.
- Başı bir tarafa doğru hafifçe eğik, sessizce ayakta durdu.
Don't take it literally. He is inclined to exaggerate.
- Onu harfi harfine almayın. O abartma eğilimindedir.
He is inclined to get mad.
- O, kızmaya eğilimlidir.
Your head is starting to droop.
- Başın öne eğilmeye başlıyor.