I am a sensitive person, you know.
- Duygulu bir kimseyim, bilirsin.
They are more emotional than we.
- Bizden daha duygulular.
They are more emotional than we.
- Bizden daha duygulular.
Cats show emotional habits parallel to those of their owners.
- Kediler sahiplerininkine paralel duygusal alışkanlıklar gösterir.
Tom got a grip on his emotions.
- Tom duygularını kontrol altına aldı.
I may have hurt his feelings.
- Ben onun duygularını incitmiş olabilirim.
We were afraid that we might hurt his feelings.
- Biz onun duygularını incitmekten korktuk.
We were afraid that we might hurt his feelings.
- Biz onun duygularını incitmekten korktuk.
Her feelings are easily hurt.
- Onun duyguları kolayca incinir.
Pain is an entirely personal sensation.
- Ağrı tamamen kişisel bir duygudur.
I can't feel anything in my left foot; there's no sensation at all.
- Ben sol ayağımda bir şey hissedemiyorum; hiç duygu yok.
The traditional way of learning a language may satisfy at most one's sense of duty, but it can hardly serve as a source of joy. Nor will it likely be successful.
- Bir dil öğrenmenin geleneksel yolu olsa olsa birinin görev duygusunu tatmin edebilir ama o bir sevinç kaynağı olarak hizmet edemez. Ayrıca muhtemelen başarılı olmayacaktır.
He has an acute sense of observation.
- O güçlü bir gözlem duygusuna sahiptir.
I may have hurt his feelings.
- Ben onun duygularını incitmiş olabilirim.
Music moves the feelings.
- Müzik duyguları tahrik eder.
Tom couldn't help but feel sentimental.
- Tom duygusal hissetmekten kendini alamadı.
Mary is a girl full of sentiment.
- Mary duygu yüklü bir kız.
He shows warm affection for his children.
- O, çocukları için sıcak duygusal yakınlık gösteriyor.
Don't toy with her affections.
- Onun duyguları ile oyun oynama.