durumuna

listen to the pronunciation of durumuna
التركية - الإنجليزية
to condition
durum
{i} circumstance

These are special circumstances. - Bunlar özel durumlar.

But there was one curious circumstance. - Fakat tuhaf bir durum vardı.

durum
situation

In situations like these, a gun might come in handy. - Bu gibi durumlarda, bir tabanca kullanışlı gelebilir.

If you want to discuss the situation, please let us know. - Durumu görüşmek istiyorsanız, lütfen bize bildirin.

durum
status

Employers cannot refuse to hire workers because of their race, religion, ethnic origin, skin colour, sex, age, marital status, disability or sexual orientation. - İşverenler ırkları, dinleri, etnik kökenleri, deri renkleri, cinsiyetleri, yaşları, medeni durumları, engellilikleri ya da cinsel yönelimleri nedeniyle işçileri işe almayı reddemezler.

Would you please let me know what the status is right away? - Lütfen hemen bana durumun ne olduğunu bildirir misin?

durum
case

It is difficult for me to handle the case. - Durumla başa çıkmak benim için zor.

In case of an earthquake, turn off the gas. - Bir deprem durumunda, gazı kapatın.

durum
condition

They are in great condition. - Onlar mükemmel durumdalar.

The patient's condition changes from day to day. - Hastanın durumu günden güne değişiyor.

durum
{i} position

I'm not in a position to discuss that. - Onu tartışacak durumda değilim.

He explained his position to me. - O, durumunu bana açıkladı.

durum
state

While the civil war went on, the country was in a state of anarchy. - İç savaş sırasında, ülke anarşik bir durum içindeydi.

He is content with his present state. - Bugünkü durumundan memnundur.

durum
occasion

Your speech was appropriate for the occasion. - Konuşman duruma uygundu.

His story wasn't appropriate for the occasion. - Onun hikayesi durum için uygun değildi.

durum
conditions

Weather conditions may change. - Hava durumları değişebilir.

This patient's conditions are getting worse day after day. - Bu hastanın durumu günden güne kötüleşiyor.

durum
{i} fact

I live in Belarus and I take pride in this fact. - Beyaz Rusya'da yaşıyorum ve bu durumdan gurur duyuyorum.

What was the determining factor in this case? - Bu durumda belirleyici faktör neydi?

durum
instance

We have many things in common: hobbies, educational backgrounds, for instance. - Ortak çok şeyimiz var: örneğin hobilerimiz, eğitim durumu.

durum
{i} context
durum
event

In the event of misfortune, celebrations are the best. - Talihsizlik durumunda kutlamalar en iyisidir.

What would you do in the event of a zombie apocalypse? - Bir zombi kıyameti durumunda ne yapardın?

durum
score
durum
{i} lie

What reason could I possibly have to lie to you? - Ne diye sana yalan söylemek durumunda kalayım ki?

durum
matter

The common state of this matter is solid. - Bu maddenin normal durumu katıdır.

I explained what the matter was. - Durumun ne olduğunu açıkladım.

aptal durumuna düşürmek
(deyim) make a fool of
durum
aspect

The instrumental case is one of the most graceful aspects of the Russian language. - Araç durumu Rus dilinin en zarif yönlerinden biridir.

durum
state, condition, case, things; situation, circumstance; status; position; case
durum
size

He sized up the situation and acted immediately. - Durumu değerlendirdi ve derhal harekete geçti.

durum
where

There are some cases where this rule does not apply. - Bu kuralın geçerli olmadığı bazı durumlar vardır.

One's point of view depends on the point where one sits. - Bir kişinin bir şeye bakma tarzı onun durumuna bağlıdır.

dilenci durumuna getirmek
pauperize
durum
frame of mind
durum
complexion
durum
(Bilgisayar) mode

In most cases, modernization is identified with Westernization. - Çoğu durumda, modernizasyon batılılaşma ile tanımlanır.

durum
capacity
durum
iteration
durum
point

It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse. - Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.

At that point I realized the danger of the situation. - Ben o noktada durumun tehlikesini fark ettim.

durum
things

We have many things in common: hobbies, educational background, and so on. - Bizim ortak çok şeyimiz var: hobiler, öğretim durumu, ve benzeri.

We have many things in common: hobbies, educational backgrounds, for instance. - Ortak çok şeyimiz var: örneğin hobilerimiz, eğitim durumu.

durum
way

Your way of looking at something depends on your situation. - Bir şeye bakış şeklin senin durumuna bağlıdır.

A person's way of looking at something depends on his situation. - Bir kişinin bir şeye bakış şekli onun durumuna bağlıdır.

durum
predicament
durum
layup
durum
(Biyokimya) phase
durum
state of play
durum
(Askeri) quality

Both quantity and quality are important in most cases. - Hem miktar hem de kalite birçok durumlarda önemlidirler.

durum
configuration
durum
standing
durum
showing
durum
(Bilgisayar) status of
durum
stand

I'll always stand by you in case of trouble. - Ben her zaman sorun durumunda hep yanında olacağım.

durum
set-up
durum
shape

He's really in good shape. - O gerçekten iyi durumda.

Your gums are in bad shape. - Diş etleriniz kötü durumda.

durum
(Fizik,Teknik) inertia
durum
metamorphosis
durum
order

The room is in immaculate order. - Oda kusursuz durumda.

Sami's SUV is in perfect working order. - Sami'nin SUV'u mükemmel çalışır durumda.

simge durumuna getirmek
minimize
simge durumuna küçült
(Bilgisayar) minimize
simge durumuna küçültme
(Bilgisayar) minimize
durum
footing
durum
ball game

We have ourselves a whole new ball game. - Bambaşka bir durumumuz var.

diftong durumuna gelme işi
diphthong cases come to work
durum
{i} lay

Layla's mental state went out of control. - Leyla'nın zihinsel durumu kontrolden çıktı.

Broken glass lay scattered all over the road. - Kırık cam yolun her tarafına dağılmış durumda.

durum
{i} repair
durum
stative
ebleh durumuna gelmek
gunsel to come to the state
mumya durumuna gelmek
mummy to come to the state
aptal durumuna düşmek
(deyim) have egg on one's face
aptal durumuna düşürmek
stultify
aptal durumuna düşürmek
score off
aptal durumuna düşürmek
score smb. off
borçlu iken alacaklı durumuna geçme
subrogation
durum
state , status
durum
situation, circumstances. (...)
durum
fettle
durum
pass

TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state. - TV aklınızı pasif durumda tutması bakımından zararlıdır.

durum
attitude
durum
estate
durum
state of affairs

How can you tolerate this state of affairs? - Bu duruma nasıl göz yumabilirsin?

We cannot allow this state of affairs to continue any longer. - Artık bu durumun devam etmesine izin veremeyiz.

durum
posture
durum
conjuncture
durum
set

The situation could only be settled by war. - Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.

durum
plight

The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor. - Belgesel, yoksulların durumuyla ilgili bilinci arttırmayı amaçlıyor.

The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor. - Belgesel, yoksulların durumu hakkında bilinçlendirmek demektir.

durum
state, condition
durum
{i} situs
durum
state, status
durum
{i} trim
durum
setup
durum
{i} stance
durum
eventuality
eski durumuna dönme
restitution
eski durumuna getirmek
reinstate
katı durumdan gaz durumuna geçirmek
sublimate
robot simge durumuna küçült
(Bilgisayar) robotz minimize
saldırı durumuna geçmek
stand to
simge durumuna küçültmek
(Bilgisayar) iconify
suçlu durumuna düşürmek
set down
önceki durumuna gelme
reinstatment
önceki durumuna getirmek
restore to the former rank
الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف durumuna في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

durum
A hard variety of wheat, Triticum turgidum or Triticum durum, whose flour is used to make pasta and bread
durum
wheat with hard dark-colored kernels high in gluten and used for bread and pasta; grown especially in southern Russia, North Africa, and northern central North America
durum
{i} type of wheat
التركية - التركية

تعريف durumuna في التركية التركية القاموس.

durum
Bir zaman kesiti içinde bir şeyi belirleyen şartların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon: "Genel Sekreter, kazadaki sıtma durumu hakkında verdiğim uzun tafsilattan pek memnun kaldı."- R. N. Güntekin
durum
Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri. İsim soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen biçim, hâl
durum
Duruş biçimi, konum
Durum
keyfiyet
Durum
boyut
Durum
mevki
Durum
halet
durum
özellikle makarna yapımında kullanılan bir buğday cinsi
durum
Makarna üretiminde kullanılan bir buğday türü
durum
Bir zaman kesiti içinde bir şeyi belirleyen şartların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon
durum
İsim soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen biçim, hâl
durum
Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri
الإنجليزية - التركية

تعريف durumuna في الإنجليزية التركية القاموس.

durum
unundan makarna yapılan bir cins buğday Triticum durum
durumuna
المفضلات