durumu

listen to the pronunciation of durumu
التركية - الإنجليزية
(Bilgisayar) status of
(Tıp) posture
(Bilgisayar) status

What's your marital status? - Medeni durumun nedir?

What's its fiscal status? - Onun mali durumu nedir?

durum
{i} circumstance

But there was one curious circumstance. - Fakat tuhaf bir durum vardı.

He can't accommodate himself to his circumstances. - O bulunduğu duruma kendini alıştıramaz.

hava durumu
weather

We can get a weather bulletin every day. - Biz her gün hava durumu bültenini alabiliriz.

The weather forecast is not necessarily reliable. - Hava durumu tahmini mutlaka güvenilir değildir.

durum
situation

The situation resulted in violence. - Durum şiddetle sonuçlandı.

In situations like these, it's best to remain calm. - Bu gibi durumlarda sakin kalmak en iyisidir.

durum
status

Employers cannot refuse to hire workers because of their race, religion, ethnic origin, skin colour, sex, age, marital status, disability or sexual orientation. - İşverenler ırkları, dinleri, etnik kökenleri, deri renkleri, cinsiyetleri, yaşları, medeni durumları, engellilikleri ya da cinsel yönelimleri nedeniyle işçileri işe almayı reddemezler.

I want a status report. - Bir durum raporu istiyorum.

durum
case

There are some cases where this rule does not apply. - Bu kuralın geçerli olmadığı bazı durumlar vardır.

In case of an earthquake, turn off the gas. - Bir deprem durumunda, gazı kapatın.

durum
condition

The condition of the patients changes every day. - Hastaların durumu her gün değişir.

The condition of the patient turned for the better. - Hastanın durumu daha iyiye doğru yöneldi.

durum
{i} position

He explained his position to me. - O, durumunu bana açıkladı.

I'm not in a position to discuss that. - Onu tartışacak durumda değilim.

durum
state

To all appearance his statement was true. - Görünüşe göre onun durumu gerçekti.

While the civil war went on, the country was in a state of anarchy. - İç savaş sırasında, ülke anarşik bir durum içindeydi.

durumu düzeltmek
get better
durumu bozulmak
come down in the world
durumu bozulmak
to get into financial straits
durumu bozulmak
go downhill
durumu düzelmek
(for one's financial position) to improve, get better
durumu düzeltmek
mend matters
durumu hemen kavramak
keep one's wits about one
durumu idare eden
saving
durumu idare etmek
keep up appearances
durumu iyi
well situated
durumu iyi olmak
to be well off
durumu kurtaran
saving
durumu kurtaran
face-saving
durumu kurtaran espri
saving humor
durumu vahim olmak
be at a desperate pass
durum
occasion

His speech was not very becoming to the occasion. - Onun konuşması duruma çok uygun değildi.

Your speech was appropriate for the occasion. - Konuşman duruma uygundu.

durum
conditions

Weather conditions may change. - Hava durumları değişebilir.

This patient's conditions are getting worse day after day. - Bu hastanın durumu günden güne kötüleşiyor.

durum
{i} fact

I think that this fact is very serious. - Bu durumun çok ciddi olduğunu düşünüyorum.

What was the determining factor in this case? - Bu durumda belirleyici faktör neydi?

durum
instance

We have many things in common: hobbies, educational backgrounds, for instance. - Ortak çok şeyimiz var: örneğin hobilerimiz, eğitim durumu.

durum
{i} context
durum
event

What would you do in the event of a zombie apocalypse? - Bir zombi kıyameti durumunda ne yapardın?

In the event of misfortune, celebrations are the best. - Talihsizlik durumunda kutlamalar en iyisidir.

durum
score
durum
{i} lie

What reason could I possibly have to lie to you? - Ne diye sana yalan söylemek durumunda kalayım ki?

durum
matter

There are complicated circumstances behind the matter. - Sorunun ardında karmaşık durumlar vardır.

It is not known who has the authority in this matter. - Bu durumda kimin otorite olduğu bilinmiyor.

durum
aspect

The instrumental case is one of the most graceful aspects of the Russian language. - Araç durumu Rus dilinin en zarif yönlerinden biridir.

durum
state, condition, case, things; situation, circumstance; status; position; case
savaş durumu
warfare
durum
size

He sized up the situation and acted immediately. - Durumu değerlendirdi ve derhal harekete geçti.

hava durumu
weather condition
hava durumu
weather conditions
durum
where

There will be situations where no textbook answer will be available to guide you. - Size rehberlik etmek için hiçbir ders kitabı cevabının mevcut olmayacağı durumlar olacaktır.

The situation has come to the point where we either sink or swim. - Durum ya batarsın ya da çıkarsın noktasına geldi.

hava durumu
weather forecast

The weather forecast is not necessarily reliable. - Hava durumu tahmini mutlaka güvenilir değildir.

Today's weather forecast says that it is likely to be fine tomorrow. - Bugünkü hava durumu tahmini yarın havanın muhtemelen iyi olacağını söylüyor.

aile durumu
(Latin) status familiae
alarm durumu
(Askeri) alarm position
alarm durumu
alert
arama durumu
(Bilgisayar) call status
askerlik durumu
military service
bayrak durumu
(Bilgisayar) flag status
bekleme durumu
(Bilgisayar) wait condition
belge durumu
(Bilgisayar) document state
belirtme durumu
(Dilbilim) accusative case
belirtme durumu
the accusative case
belirtme durumu
(Dilbilim) accusative
beslenme durumu
(Gıda,Tıp) nutritional status
bir durumu düzeltmek
(Politika, Siyaset) remedy a situation
denge durumu
equilibrium condition
denge durumu
(Denizbilim) steady state
denge durumu
equilibrium
durum
frame of mind
durum
complexion
durum
(Bilgisayar) mode

In most cases, modernization is identified with Westernization. - Çoğu durumda, modernizasyon batılılaşma ile tanımlanır.

durum
capacity
durum
iteration
durum
point

One's point of view depends on the point where one sits. - Bir kişinin bir şeye bakma tarzı onun durumuna bağlıdır.

At that point I realized the danger of the situation. - Ben o noktada durumun tehlikesini fark ettim.

durum
things

They are content with things as they are. - Onlar mevcut durumdan memnun.

I want to make things clear. Tom is NOT my boyfriend. - Durumu açıklığa kavuşturmak istiyorum. Tom benim erkek arkadaşım değildir.

durum
way

We are groping for a way out of the present situation. - Şimdiki durumdan bir çıkış yolu arıyoruz.

Your way of looking at something depends on your situation. - Bir şeye bakış şeklin senin durumuna bağlıdır.

durum
predicament
durum
layup
durum
(Biyokimya) phase
durum
state of play
durum
(Askeri) quality

Both quantity and quality are important in most cases. - Hem miktar hem de kalite birçok durumlarda önemlidirler.

durum
configuration
durum
standing
durum
showing
durum
(Bilgisayar) status of
durum
stand

I'll always stand by you in case of trouble. - Ben her zaman sorun durumunda hep yanında olacağım.

durum
set-up
durum
shape

Tom is in bad shape these days. - Tom bugünlerde kötü durumda.

His business affairs are in good shape. - Onun iş ilişkileri iyi durumda.

durum
(Fizik,Teknik) inertia
durum
metamorphosis
durum
order

The room is in immaculate order. - Oda kusursuz durumda.

She always keeps her room in good order. - Odasını her zaman iyi durumda tutar.

eylem durumu
(Bilgisayar) action state
fiili görev durumu
(Askeri) duty status
hava durumu
(Askeri) air conditions
hava durumu (hava tahmini)
weather forecast
hava durumu sunucusu
(Meteoroloji) weatherman
hizmet durumu
(Bilgisayar) service status
ilerleme durumu
(Bilgisayar) progress
ileti durumu
(Bilgisayar) message status
iyelik durumu
(Dilbilim) possessive case
kilitlenme durumu
(Bilgisayar) deadlock condition
kirli olma durumu
(Çevre) pollution
komut durumu
(Bilgisayar) cmd state
komut durumu
(Bilgisayar) command status
limit durumu
(Bilgisayar,Teknik) limiting case
mali durumu
(Ticaret) financial status
medeni durumu
marital status

What's your marital status? - Medeni durumun nedir?

metin durumu
(Bilgisayar) text mode
mevcut durumu muhafaza etmek
maintain
ruh durumu
mood
ruh ve beden durumu
fettle
sistem durumu
(Bilgisayar) system status
sistem durumu
(Bilgisayar) system state
stok durumu
(Denizbilim) status
sunucu durumu
(Bilgisayar) server status
sıfır durumu
(Bilgisayar,Teknik) zero state
taban durumu
(Bilgisayar,Fizik) ground state
ulusal olma durumu
nationality
verimli olma durumu
fertility
yedekleme durumu
(Bilgisayar) backup status
çiçek durumu
inflorescence
durum
footing
durum
ball game

We have ourselves a whole new ball game. - Bambaşka bir durumumuz var.

abonelik durumu
status of subscription
ad durumu
case
akıllı olma durumu; uyanıklık
be smart status; vigilance
başbakan olma durumu
be prime condition
behimi olma durumu
The situation behimi
durum
{i} lay

I'm going to lay aside that money for emergencies. - Acil durumlar için o parayı biriktireceğim.

Broken glass lay scattered all over the road. - Kırık cam yolun her tarafına dağılmış durumda.

durum
{i} repair
durum
stative
düşünceli olma durumu
be considerate status
enli olma durumu
The situation is broadly
etkileyici olma durumu, karizma
is impressive, status, charisma
girenlemek işi veya durumu
girenle business or state
gudubet olma durumu
The situation gudubet
göynümek durumu
burnt to the situation
haktanır olma durumu
The situation haktanır
halayık olma durumu
The situation halayık
harılanmak durumu
To harılan status
hassas olma durumu, hassasiyet
The situation is delicate, sensitive
hava durumu sunucusu
forecastman
ilgi ve dikkat çekici olma durumu
state interest and be attractive
ilgili olma durumu, mensubiyet
be about status, affiliation
ilginç olma durumu
be an interesting situation
kabız olma durumu
constipation status
mahmurlaşmak işi veya durumu
job or become sleepy state
meyvesiz olma durumu
The situation unfruitful
n {'vetırlagı} e hava durumu
n (') e vetırlagı weather
paralelleştirmek işi veya durumu
collimate the business or condition
perdesi olmama durumu
absence of curtains
protestan olma durumu
The situation Protestant
sermayesiz olma durumu
The situation sermayesiz
seslemek işi veya durumu
to listen to the business or condition
sevimli olma durumu
The situation is pretty
sloganlaşmak işi veya durumu
become the slogan of the business or condition
taş kalpli olma durumu
If that is insensitive
tiplemek işi veya durumu
typing of business or state
tipleşmek durumu
If the type of integrated
vefasız olma durumu, hakikatsizlik
being disloyal status, hakikatsizlik
yazadurmak işi veya durumu
summer job or status
yetkilendirmek işi veya durumu
authorize the work or the situation
zıngırdamak işi veya durumu
zıngırda business or state
çurlatmak işi veya durumu
çurlat business or state
öğrenci olma durumu, talebelik
The situation of students, talebelik
şehvetli olma durumu, kösnüllük, erotizm
If that is sensual, kösnüllük, eroticism
şekilsiz olma durumu, biçimsizlik
to be amorphous state, formlessness
durum
state , status
durum
situation, circumstances. (...)
durum
fettle
durum
pass

TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state. - TV aklınızı pasif durumda tutması bakımından zararlıdır.

durum
attitude
durum
estate
durum
state of affairs

How can you tolerate this state of affairs? - Bu duruma nasıl göz yumabilirsin?

I will not tolerate such a state of affairs. - Böyle bir duruma göz yummayacağım.

durum
posture
durum
conjuncture
durum
set

The situation could only be settled by war. - Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.

durum
plight

The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor. - Belgesel, yoksulların durumu hakkında bilinçlendirmek demektir.

The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor. - Belgesel, yoksulların durumuyla ilgili bilinci arttırmayı amaçlıyor.

durum
state, condition
durum
{i} situs
durum
state, status
durum
{i} trim
durum
setup
durum
{i} stance
durum
eventuality
الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف durumu في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

durum
A hard variety of wheat, Triticum turgidum or Triticum durum, whose flour is used to make pasta and bread
hava durumu
Weather forecast
durum
wheat with hard dark-colored kernels high in gluten and used for bread and pasta; grown especially in southern Russia, North Africa, and northern central North America
durum
{i} type of wheat
التركية - التركية

تعريف durumu في التركية التركية القاموس.

durum
Bir zaman kesiti içinde bir şeyi belirleyen şartların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon: "Genel Sekreter, kazadaki sıtma durumu hakkında verdiğim uzun tafsilattan pek memnun kaldı."- R. N. Güntekin
durum
Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri. İsim soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen biçim, hâl
durum
Duruş biçimi, konum
Durum
keyfiyet
Durum
boyut
Durum
mevki
Durum
halet
durum
özellikle makarna yapımında kullanılan bir buğday cinsi
durum
Makarna üretiminde kullanılan bir buğday türü
durum
Bir zaman kesiti içinde bir şeyi belirleyen şartların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon
durum
İsim soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen biçim, hâl
durum
Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri
الإنجليزية - التركية

تعريف durumu في الإنجليزية التركية القاموس.

durumu kurtarmak
intervene
durum
unundan makarna yapılan bir cins buğday Triticum durum
hava durumu
Weather forecast