The massacre in Norway and the recent rebellion and the booty in England, are dreadful in consideration of the circumstances that the world drifted into.
- Norveç'te yaşanan katliam ve son günlerde İngiltere'deki ayaklanma ve yağma, dünyanın içine sürüklendiği durum itibarı ile dehşet vericidir.
These are special circumstances.
- Bunlar özel durumlar.
In situations like these, a gun might come in handy.
- Bu gibi durumlarda, bir tabanca kullanışlı gelebilir.
If you want to discuss the situation, please let us know.
- Durumu görüşmek istiyorsanız, lütfen bize bildirin.
Employers cannot refuse to hire workers because of their race, religion, ethnic origin, skin colour, sex, age, marital status, disability or sexual orientation.
- İşverenler ırkları, dinleri, etnik kökenleri, deri renkleri, cinsiyetleri, yaşları, medeni durumları, engellilikleri ya da cinsel yönelimleri nedeniyle işçileri işe almayı reddemezler.
I want a status report.
- Bir durum raporu istiyorum.
There are some cases where this rule does not apply.
- Bu kuralın geçerli olmadığı bazı durumlar vardır.
In any case, it's none of your business.
- Her durumda, bu seni ilgilendirmez.
The condition of the patients changes every day.
- Hastaların durumu her gün değişir.
The patient's condition changes from day to day.
- Hastanın durumu günden güne değişiyor.
Tom made his position clear.
- Tom durumunu netleştirdi.
I'm not in a position to discuss that.
- Onu tartışacak durumda değilim.
He is content with his present state.
- Bugünkü durumundan memnundur.
TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state.
- TV aklınızı pasif durumda tutması bakımından zararlıdır.
His speech was not very becoming to the occasion.
- Onun konuşması duruma çok uygun değildi.
He never drinks except on special occasions.
- Özel durumlar dışında asla içmez.
This patient's conditions are getting worse day after day.
- Bu hastanın durumu günden güne kötüleşiyor.
Weather conditions may change.
- Hava durumları değişebilir.
What was the determining factor in this case?
- Bu durumda belirleyici faktör neydi?
I think that this fact is very serious.
- Bu durumun çok ciddi olduğunu düşünüyorum.
We have many things in common: hobbies, educational backgrounds, for instance.
- Ortak çok şeyimiz var: örneğin hobilerimiz, eğitim durumu.
What would you do in the event of a zombie apocalypse?
- Bir zombi kıyameti durumunda ne yapardın?
In the event of misfortune, celebrations are the best.
- Talihsizlik durumunda kutlamalar en iyisidir.
What reason could I possibly have to lie to you?
- Ne diye sana yalan söylemek durumunda kalayım ki?
It is not known who has the authority in this matter.
- Bu durumda kimin otorite olduğu bilinmiyor.
I explained what the matter was.
- Durumun ne olduğunu açıkladım.
The instrumental case is one of the most graceful aspects of the Russian language.
- Araç durumu Rus dilinin en zarif yönlerinden biridir.
He sized up the situation and acted immediately.
- Durumu değerlendirdi ve derhal harekete geçti.
There will be situations where no textbook answer will be available to guide you.
- Size rehberlik etmek için hiçbir ders kitabı cevabının mevcut olmayacağı durumlar olacaktır.
Foreign accent syndrome is an as-yet unexplained medical condition where the patient can no longer pronounce his mother tongue correctly and seems to have a foreign accent.
- Yabancı aksan sendromu henüz açıklanamayan, hastanın anadilini daha fazla düzgün şekilde telaffuz edemeyip yabancı bir aksanla konuşmaya başlamasıyla vuku bulan tıbbi bir durumdur.
In most cases, modernization is identified with Westernization.
- Çoğu durumda, modernizasyon batılılaşma ile tanımlanır.
At that point I realized the danger of the situation.
- Ben o noktada durumun tehlikesini fark ettim.
The situation has come to the point where we either sink or swim.
- Durum ya batarsın ya da çıkarsın noktasına geldi.
I want to make things clear. Tom is NOT my boyfriend.
- Durumu açıklığa kavuşturmak istiyorum. Tom benim erkek arkadaşım değildir.
Among other things, we talked about the weather.
- Diğer şeyler arasında hava durumunu konuştuk.
I love the way the air is so fresh and clean after it rains.
- Yağmur yağdıktan sonra havanın çok taze ve temiz olması durumunu seviyorum.
We are groping for a way out of the present situation.
- Şimdiki durumdan bir çıkış yolu arıyoruz.
Both quantity and quality are important in most cases.
- Hem miktar hem de kalite birçok durumlarda önemlidirler.
I'll always stand by you in case of trouble.
- Ben her zaman sorun durumunda hep yanında olacağım.
He's really in good shape.
- O gerçekten iyi durumda.
If the world weren't in the shape it is now, I could trust anyone.
- Dünya şimdi olduğu durumda olmasa, kimseye güvenemem.
She always keeps her room in good order.
- Odasını her zaman iyi durumda tutar.
The room is in immaculate order.
- Oda kusursuz durumda.
We have ourselves a whole new ball game.
- Bambaşka bir durumumuz var.
Layla's mental state went out of control.
- Leyla'nın zihinsel durumu kontrolden çıktı.
Layla was in a dangerous situation.
- Leyla tehlikeli bir durumdaydı.
TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state.
- TV aklınızı pasif durumda tutması bakımından zararlıdır.
How can you tolerate this state of affairs?
- Bu duruma nasıl göz yumabilirsin?
This is a deplorable state of affairs.
- Bu üzücü bir durumdur.
The situation could only be settled by war.
- Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.
The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor.
- Belgesel, yoksulların durumu hakkında bilinçlendirmek demektir.
The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor.
- Belgesel, yoksulların durumuyla ilgili bilinci arttırmayı amaçlıyor.