O onunla tepeden aşağıya doğru yarıştı.
- She raced him down the hill.
Kano ile bir nehirden aşağıya doğru gittik.
- We went down a river by canoe.
Tom merdivenlerden aşağıya koştu.
- Tom ran down the stairs.
Yanaklarından aşağı akan gözyaşlarıyla bana baktı.
- She looked at me with tears running down her cheeks.
Düşen bir ağaç tarafından hareketsiz kaldı.
- He was pinned down by a fallen tree.
Biz bir mermi tarafından vurulabileceğimizden korkuyorduk, bu yüzden aşağıya koştuk.
- We were afraid that we might be hit by a bullet, so we ran downstairs.
Tom merdivenlerden aşağıya koştu.
- Tom ran down the stairs.
Tom, daha önce Mary'yi saçı aşağıda hiç görmemişti.
- Tom had never before seen Mary with her hair down.
Aşağıdaki vadiye baktı.
- He looked down at the valley below.
O, merdivenden düştü.
- She fell down the ladder.
O, merdivenden düştü.
- He fell down the stairs.
İnişler ve çıkışlar vardır hayatta.
- In life there are ups and downs.
Mary, Tom'un iniş ve çıkışlarını anlar.
- Mary understands Tom's ups and downs.
O kuş tüyü yastık pahalı görünüyor.
- That down pillow looks expensive.
Kuş tüyü ceketim beni ısıttı.
- My down jacket kept me warm.
Bizim sosyal engelleri yıkmak için çok çalışmamız gerekmektedir.
- We must work hard to break down social barriers.
Bu evin çok fazla onarıma ihtiyacı var, onu yıkmak ve yenisini yapmak daha kolay olacaktır.
- This house needs so many repairs, it would be easier to tear it down and build a new one.
Oldukça bezgin görünüyorsun.
- You look pretty down.
Dün gece, sıcaklık sıfırın altında on dereceye indi.
- Last night, the temperature went down to ten degrees below zero.
Onun altında da hep kaplumbağalar var.
- It's turtles all the way down.
Oldukça üzgün görünüyorsun.
- You look pretty down.
Biraz üzgün görünüyorsun.
- You look kind of down.
O, asla diğerlerine tepeden bakmaz.
- He never looks down upon others.
Nick kırsal alandan gelen birine tepeden bakıyor.
- Nick looks down on anyone who comes from a rural area.
At yolun aşağısına doğru tırıs gitti.
- The horse trotted down the road.
Tom ve Mary onları son gördüğümde nehrin aşağısına doğru bir kanoda kürek çekiyorlardı.
- Tom and Mary were paddling a canoe down the river the last time I saw them.
Sözde acemi skandalı duyulduğundan beri o politikacı dünyada gözden düştü.
- That politician has come down in the world since the so-called Recruit scandal was publicized.
O vegan olduğundan beri Tom iki pantolon ölçüsü düştü.
- Tom's gone down two pant sizes since he went vegan.
Tom Mary'nin nehrin aşağısına doğru sürüklenişini izlemekten başka bir şey yapamadı.
- Tom could do nothing but watch Mary being swept down the river.
Tom ve Mary onları son gördüğümde nehrin aşağısına doğru bir kanoda kürek çekiyorlardı.
- Tom and Mary were paddling a canoe down the river the last time I saw them.
Yıkılmış bazı eski evler gördük.
- We saw some old houses pulled down.
Oldukça yıkılmış görünüyorsun.
- You look pretty down.
Hava bu gece soğuyacak.
- It will cool down tonight.
Araba havalimanına giderken bozuldu.
- The car broke down on the way to the airport.
Tom'un morali bozuktu çünkü Mary onun saç sitiliyle dalga geçti.
- Tom was feeling down because Mary made fun of his hair style.
O son zamanlarda çökmüş görünüyor.
- She seems down lately.
Havalanından şehir merkezine hangi demir yolu hattını kullanacağımı bana söyle lütfen.
- Please tell me which railway line to use from the airport to downtown.
Şehir merkezine gidiyorum.
- I'm heading downtown.
Postane sokağın aşağısında. Mutlaka görürsün.
- The post office is down the street. You cannot miss it.
Postane caddenin aşağısındadır.
- The post office is down the street.
Tom geçen hafta boyunca gripten yattı.
- Tom was down with the flu all last week.
Hol boyunca tek başıma yürüdüm.
- Tom walked down the hall alone.
Bugün çok keyifsiz hissediyorum.
- I feel down in the dumps today.
Aslında, biraz keyifsiz hissediyorum.
- Actually, I'm feeling a bit down.
Tom merdivenlerden düşerek boynunu kırdı.
- Tom broke his neck falling down a flight of stairs.
Tom yatakta yüzükoyun uzanıyor.
- Tom is lying face down on the bed.
Sami yüzükoyun yatıyordu.
- Sami was lying face down.
Şehir merkezine giden tren hangi platformdan kalkıyor?
- What platform does the downtown train leave from?
Şehir merkezine giden tren hangi platformdan kalkıyor?
- What number is the downtown train?
Bir ağacı devirmek için sekiz saatim olsa, ilk altı saati baltayı bilemek için kullanırım.
- If I had eight hours to chop down a tree, I'd spend the first six hours sharpening the ax.
Kuş tüyü ceketim beni ısıttı.
- My down jacket kept me warm.
Bu yer tamamen tüyler ürpertici.
- This place is downright creepy.
Masamın altına bir kilim koydum.
- I put down a rug under my desk.
Tom başını yastığın altına koyu.
- Tom laid his head down on the pillow.
Ever since Nixon, I've been down on Republicans.
Churchill Downs, Upson Downs (from Auntie Mame, by Patrick Dennis).
said to a dog Down, boy!.
The storm downed several old trees along the highway.
Prices are down.
The system is down.
They walked down the beach holding hands.
So, things got you down? / Is Rodney Dangerfield giving you no respect? / Well, bunky, cheer up!.
I'm down with him hanging with us.
I went down to Miami for a conference.
He downed an ale and ordered another.
The ball rolled down the hill.
His place is farther down the road.
He downed two balls on the break.
I love almost everything about my job. The only down is that I can't take Saturdays off.
It's two weeks until opening night and our lines are still not down yet.
I haven't solved 12 or 13 across, but I've got most of the downs.
He downed it at the seven-yard line.
Two down and three to go. (Two tasks completed and three more still to be done.).