تعريف diye في التركية الإنجليزية القاموس.
- that
Please read it aloud so that everyone can hear.
- Herkes işitebilsin diye lütfen yüksek sesle oku.
In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.
- Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.
- in case
Always keep a bucket of water handy, in case of fire.
- Yangın olursa diye el altında her zaman bir kova su bulundur.
I locked the door, in case someone tried to get in.
- Birisi içeri girmeye çalışır diye kapıyı kilitledim.
- thinking that
- for
In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.
- Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.
I took a taxi so that I would be in time for the appointment.
- Randevuya zamanında yetişeyim diye taksiye bindim.
- in the expectation that
- called
There is a website called Tatoeba.
- Tatoeba diye bir internet sitesi var.
Tom called Mary a coward.
- Tom Mary'ye korkak diye bağırdı.
- in fear that
- in the belief that
- named
We met a man named Tom.
- Tom diye biriyle karşılaştık.
I once knew somebody named Tom, but that was a long time ago.
- Bir zamanlar Tom diye birini tanırdım; ama bu çok uzun zaman önceydi.
- in order that
- lest
I make it a rule to read the newspaper every day lest I should fall behind the times.
- Zamanın gerisinde kalmayayım diye her gün gazete okumayı bir alışkanlık haline getirdim.
Mrs Cockburn concealed her name lest the knowledge of her sex and youth should produce a prejudice against her work.
- Gençlik ve cinsiyetiyle ilgili bilgi işine karşı bir ön yargıya sebep olmasın diye Bayan Cockburn adını gizledi.
- saying
My mother woke me up saying It's a quarter past seven.
- Annem saat 07:15 diyerek beni uyandırdı.
Just as we were leaving the exam room the doctor waved his hand saying, 'bye-bye'.
- Muayene odasından tam ayrılırken doktor hoşça kal diyerek elini salladı.
- because
Did you learn Finnish just because you loved her?
- Finceyi sadece o kızı sevdin diye mi öğrendin?
Just because you can't see ghosts, it doesn't mean that they don't exist.
- Sırf hayaletleri göremiyorsun diye, bu onların var olmadığı anlamına gelmez.
- by saying
He cut him short by saying no.
- Hayır diyerek onu kısa kesti.
- as: Hediye diye bir çift güvercin verdi. She gave a pair of pigeons as a present
- by mistake, thinking that; on the assumption that
- in order to
This new product has been checked twice this week in order to avoid any problem during the installation.
- Yeni ürün, kurulum sırasında herhangi bir sorun çıkmasın diye bu hafta iki kez kontrol edildi.
- so that; lest
- so
- be, in order to; so that, lest; saying; thinking that; called, named
- so that
In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.
- Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.
I spoke loudly so that everyone could hear me.
- Herkes beni duyabilsin diye yüksek sesle konuştum.
- called, named
- diye eklemek
- put in
- diye hitap etmek
- call
- diye hitap etmek
- call on
- diye kabul edilmek
- pass for
- diye bilinen
- (deyim) go by the name of
- diye biraz korktum
- i was half afraid that
- diye diye
- by saying repeatedly
- diye geçinmek
- to pass oneself off as
- diye geçinmek
- pass off
- diye geçinmek
- pass oneself off as
- diye okunmak
- spell
- Dilenciye hıyar vermişler eğri diye beğenmemiş
- (Atasözü) Beggars cannot (must not) be choosers
- dilenciye hıyar vermişler de, eğri diye beğenmemiş
- (Konuşma Dili) He demands a lot but is grateful for nothing
- pat diye söylemek
- plump
- güm diye çarpmak
- bang
- sin diye
- in order that
- olmasın diye
- lest
- -ecek diye
- lest
- adet yerini bulsun diye
- for form's sake
- adet yerini bulsun diye
- as a matter of form
- inat olsun diye
- just to spite
- ..olmasın diye
- Lest
- Güzelim diye mağrur olma tez savar vakti şebab
- (Atasözü) Beauty is but skin deep
Güzelim diye mağrur olma, tez savar vakti şebab.(Güzellik gelip geçicidir.).
- adet yerini bulsun diye
- (deyim) As a (mere) formality
- cuk diye oturmak
- (deyim) Fit/fill the bill
- şaka olarak, şaka diye, mahsus
- in jest, I jest, off
- adet yerini bulsun diye
- as a mere formality
- bam diye
- plonk
- başkalarına ibret olsun diye cezalandırmak
- make an example of
- buradayım diye bağırmak
- to be in plain sight
- cup diye
- flop
- cup diye düşmek
- splash
- cup diye düşmek
- plop
- cup diye düşmek
- flop
- cup diye ses çıkarmak
- plop
- dan diye
- plunk
- dan diye söylemek
- (deyim) shoot from the hip
- değişiklik olsun diye
- for a change
- değişiklik olsun diye
- for the sake of a change
- etmesin diye
- lest
- güm diye
- plunk
- güm diye
- plonk
- güm diye bırakmak
- flump
- güm diye yere bırakmak
- flump down
- hart diye
- with a loud crunch
- hop diye
- out of the blue, suddenly
- inat olsun diye just
- to spite, just to defy (someone)
- iş olsun diye
- just for the sake of doing sth
- kalsın diye işaret koymak
- stet
- kargayı bülbül diye satmak
- (Konuşma Dili) 1. to praise the politeness and refinement of someone rude and unrefined. 2. to try to pass off someone/something ugly as beautiful; to swindle someone
- küt diye
- plonk
- küt diye
- with a thud, with a thump, with a clonk
- küt diye
- with a sharp blow
- küt diye
- plunk
- küt diye
- plump
- küt diye
- with a thud
- küt diye bırakmak
- plump
- küt diye düşmek
- plump
- küt diye çarpmak
- bang
- laf olsun diye
- (saying something) just to make conversation, merely for the sake of saying it
- laf olsun diye
- just for the sake of conversation
- lap diye
- with a plopping sound, with a flop
- larp diye
- suddenly and with great force
- lop diye
- with a plop
- lâf olsun diye ilgilenen kimse
- dabbler
- lüp diye yutmak
- to gulp down
- lüp diye yutmak
- to bolt (food) down, swallow (food) whole
- ne diye
- why (on earth), why (ever)
- ne diye
- what for?
- ne diye ...? Why ...?/For what purpose ...?: Ne diye ben gideyim? Why should I
- be the one to go? Ne diye gideyim? What's the point in my going?/For what purpose am I to go?
- ne olursa olsun diye
- it's hit or miss
- nispet olsun diye
- spitefully
- pat diye
- plump
- pat diye
- out of the blue
- pat diye
- 1. with a thud, thump, whop, or crash. 2. suddenly
- pat diye
- pop
- pat diye
- pop, with a pop
- pat diye
- slap
- pat diye
- suddenly
- pat diye
- slap bang
- pat diye düşmek
- keel over
- pat diye düşmek
- thud
- pat diye düşmek
- slump
- pat diye düşmek
- flump
- pat diye gelmek
- come suddenly
- pat diye gelmek
- pop in
- pat diye gelmek
- pop-up
- pat diye oturmak
- plump
- pat diye sormak
- pop
- pat diye söylemek
- snap out
- pat diye söylemek
- snap
- pat diye söylemek
- chop
- pat diye söylemek
- spring
- pat diye söylemek
- blurt out
- pat diye çıkmak
- bob up
- pof diye
- 1. with a dull thud. 2. with a hiss; with a sigh
- sahipsiz diye kapatılan hayvanları çıkarma ücreti
- poundage
- sen diye hitap etmek
- call one's name offensively
- siz diye hitap etmek
- to address sb formally, not to be on Christian-name terms
- sör diye hitap ermek
- sir
- tartışma olsun diye zayıf tarafı savunan kimse
- devil's advocate
- tırak diye
- with a bang
- tırık diye
- with a rattle
- vın diye geçip gitmek
- dart
- vın diye geçmek
- rip
- vın diye geçmek
- zoom
- vın diye geçmek
- zing
- vız diye
- with a buzzing or humming sound
- yararsız diye çıkarmak
- weed out
- zınk diye
- (stopping) with a sudden, noisy jolt; with a jolt
- zınk diye
- suddenly, with a jolt
- zınk diye durmak
- to come to an abrupt stop
- zınk diye susturmak
- to shut (someone) up then and there, silence (someone) immediately
- zıp diye all of a sudden, suddenly: Adam zıp diye karşıma çıktı. The fellow
- suddenly appeared in front of me
- âdet yerini bulsun diye
- as a matter of form, for form's sake
- âdet yerini bulsun diye
- for the sake of custom
- çat diye
- 1. with a snap, crack, bang, or crash. 2. all of a sudden
- çat diye
- snap
Mother closed her purse with a snap.
- Annem çantasını çat diye kapattı.
- şak diye vurma
- whang
- şaka olsun diye
- for the fun of it, (just) for fun, (just) in fun
- şamata olsun diye
- for the hell of it
- şap diye
- smack
- şap diye
- with a smack
- şap şap diye yürüme
- squelch
- şlap diye
- flop
- şıp diye
- a) quickly, unexpectedly b) at once, immediately, easily
- şıp diye
- in an instant, in a trice
- şıp diye yapıvermek
- hack out
- şırak diye
- with a crash, crack, or pop
- şırak diye açılmak
- fly open