dileme

listen to the pronunciation of dileme
التركية - الإنجليزية
wishing

I never see a library without wishing I had time to go there and stay till I had read everything in it. - Oraya gidecek ve içindeki her şeyi okuyacak zamanım olmasını dilemeden bir kütüphaneyi asla fark etmem.

I never see a library without wishing I had time to go there and stay till I had read everything in it. - Bir kütüphane görünce, gidip içindeki her şeyi okuyana kadar orada kalmayı dilemediğim olmamıştır.

language verification
dilemek
wish

I came to wish you good luck. - Sana iyi şans dilemek için geldim.

I just wanted to wish you luck. - Sadece sana şans dilemek istedim.

dilemek
ask

Tom told Mary that sometimes all you have to do is ask for forgiveness. - Tom Mary'ye bazen yapmak zorunda olduğumuz bütün şeyin af dilemek olduğunu söyledi.

dilemek
{f} beg
dilemek
like

I'd like to apologize for this morning. - Bu sabah için özür dilemek istiyorum.

I'd like to apologize. - Özür dilemek istiyorum.

dilemek
{f} will

You will have to apologize when you see him. - Onu gördüğünde özür dilemek zorundasın.

Why will I write a letter to apologize? - Neden özür dilemek için bir mektup yazacağım?

dile
{f} wish

Everybody wished he had been elected governor. - Herkes vali seçilmiş olmayı diledi.

There were times when Tom wished he hadn't married Mary. - Tom'un Mary ile evlenmemiş olmayı dilediği zamanlar olmuştur.

dilemek
beseech
dilemek
to wish, to desire; to ask (for), to beg, to request, to plead, to implore
dilemek
petition
dilemek
(Politika, Siyaset) beg for
dilemek
request
dilemek
entreat
dilemek
bid
dilemek
supplicate
dilemek
ask for

Tom told Mary that sometimes all you have to do is ask for forgiveness. - Tom Mary'ye bazen yapmak zorunda olduğumuz bütün şeyin af dilemek olduğunu söyledi.

özür dileme
apologising
özür dileme
apology

There's no need for an apology. - Özür dilemeye gerek yok.

I must make an apology to her. - Ben ona özür dilemeliyim.

dile
{f} wished

Tom wished he had a decent job. - Tom düzgün bir işi olmasını diledi.

I wish I were what I was when I wished I were what I am. - Keşke olduğum gibi olmayı dilediğim zaman olduğum gibi olsam.

dile
invoke
dile
{f} wishing

She sat next to him wishing she were somewhere else. - O, başka bir yerde olmayı dileyerek onun yanına oturdu

I named my daughter Nairu wishing her long life. - Ona uzun bir ömür dileyerek kızıma Nairu ismini verdim.

dilemek
require
dilemek
appeal
dilemek
invoke
dilemek
implore
dilemek
desire
af dileme
apologetic
dile
verbalized
dile
beg

Tom dropped a coin into the beggar's cup. - Tom dilencinin kabına bir bozuk para koydu.

I am no better than a beggar. - Bir dilenciden daha iyi değilim.

dile
articulates
esenlik dileme
term well-being language
dilemek
call down
dilemek
to wish (for)
dilemek
plead
dilemek
to ask (for), request. dilediğini yapmak to do as one pleases
dilemek
solicit
dilemek
to wish

I just stopped by to wish you luck. - Sadece sana şans dilemek için uğradım.

We came by to wish you luck. - Size şans dilemek için uğradık.

özür dileme
apologetic
التركية - التركية
Dilemek işi
Dilemek
temenni etmek
DİLE
(Osmanlı Dönemi) Gönül sahibi
DİLE
(Osmanlı Dönemi) f. Dil, gönül, kalb yürek
dilemek
Birinden bir şeyin yapılmasını istemek, rica etmek, arzu etmek: "Yalnız bu hususta beni bağışlamanızı dilerim."- M. Ş. Esendal
dilemek
Biri için bir dilekte bulunmak
dilemek
Kendi, düşünce, görüş ve isteğini yapmak
dilemek
Birinden bir şeyin yapılmasını istemek, rica etmek, arzu etmek
dilemek
Biri için bir dilekte bulunmak: "Karadakiler her lisandan hayırlı yolculuklar dilediler."- R. H. Karay
dilemek
Kendi düşünce, görüş ve isteğini yapmak
dileme
المفضلات