تعريف dik dik في التركية الإنجليزية القاموس.
- fixedly
- severely, angrily
- dik dik bakmak
- {f} stare
It's impolite to stare at people.
- İnsanlara dik dik bakmak kabalıktır.
It's not polite to stare.
- Dik dik bakmak hoş değildir.
- dik dik bakan
- staring
The girl staring back at me was angry.
- Bana dik dik bakan kız öfkeliydi.
- dik dik bakan
- unwinking
- dik dik bakan
- glaring
- dik dik bakmak
- gaze at
- dik dik bakmak
- fix
- dik dik bakmak
- stare at
It's rude to stare at people.
- İnsanlara dik dik bakmak kabadır.
It's not polite to stare at people.
- İnsanlara dik dik bakmak kibarlık değildir.
- dik dik bakmak
- to stare (at), to glare (at), to glower (at)
- dik dik bakmak
- gaze
- dik dik bakmak
- gaze up on
- dik dik bakmak
- to stare angrily, look fixedly (at)
- dik dik bakmak
- glare
- dik dik bakmak
- gaze on
- dik dik bakış
- gaze
Tom lowered his gaze.
- Tom dik dik bakışını indirdi.
- dik dik olmak
- stand up
- dik
- perpendicular
Dancing is a perpendicular expression of a horizontal desire.
- Dans, yatay arzunun dikey bir ifadesidir.
- dik
- steep
The path zigzagged up the steep slope.
- Yol dik yamaca doğru zikzak çiziyordu.
Watch your step. The stairs are steep.
- Adımına dikkat et, merdivenler diktir.
- dik
- erect
This statue was erected ten years ago.
- Bu anıt on yıl önce dikildi.
This monument was erected in February, 1985.
- Bu anıt, Şubat 1985'te dikildi.
- dik duran
- standing
- salağın dik alâsı
- bloody fool
- birbirine dik
- (Gıda) orthogonal
- dik dik bakmak
- glare at
- dik başlı
- stubborn
- dik dur
- stand upright
- dik dur
- straighten up
- dik durma
- upright
- dik olarak
- perpendicularly
- dik yamaç
- steep slopes
- dik çizgi
- Vertical lines
- bagaj dik kafesi
- luggage-rack grid
- başını dik tutmak
- to hold one's head high, to save face
- daha dik
- steeper
- dik
- precipitous
- dik
- sheer
- dik
- straight, upright, erect (in standing)
- dik
- up
- dik
- (açı) right
- dik
- rapid
- dik
- (Geometri) right
- dik
- stiff
Tom's a stiff-necked old man.
- Tom dik kafalı yaşlı bir adam.
- dik
- sharp, biting (remark)
- dik
- bluff
- dik
- vertical
He drew some vertical lines on the paper.
- Kağıt üzerinde bazı dikey çizgiler çizdi.
The cliff is almost vertical.
- Uçurum neredeyse diktir.
- dik
- upstanding
- dik
- scarped
- dik
- straight
In hopes of attaining superhuman powers, Christopher Columbus once stared at the sun for five minutes straight. It didn't work.
- İnsanüstü güçlere ulaşmak umuduyla, Kristof Kolomb bir zamanlar beş dakika güneşe doğruca dik dik baktı.İşe yaramadı.
I've heard that sitting up straight is bad for your back.
- Dik oturmanın sırtın için zararlı olduğunu duydum.
- dik
- arduous
- dik
- uprightly
- dik
- upright
An empty bag can't stand upright.
- Boş torba dik duramaz.
She stood bolt upright.
- O civatayı dik durdurdu.
- dik
- bold
This morning at the station, her attention was caught by a poster with bold letters.
- Bu sabah istasyonda, kalın harfli bir afiş onun dikkatini çekti.
- dik
- perpendicular, vertical; straight, upright, erect; steep, rapid, precepitous; intent, fixed, penetrating; right
- dik
- fixed, penetrating, intent (look)
- dik
- (saç) rough
- dik
- jagged
- dik
- stand up
- dik
- square
A square is both a rectangle and a rhombus.
- Bir kare hem dikdörtgen hem de eşkenar dörtgendir.
This box is square, not rectangular.
- Bu kutu kare, dikdörtgen değil.
- dik
- abrupt
- dik
- horny
- dik alâsı
- a bit of a
- dik açı
- geom . right angle
- dik açı
- vertical angle
- dik açılı
- normal
- dik açılı
- right
These two lines are at right angles.
- Bu iki çizgi dik açılıdır.
- dik açılı
- right-angled
- dik açılı
- rectangular
- dik açılı
- at right angles
- dik bakış
- gaze
Tom lowered his gaze.
- Tom dik dik bakışını indirdi.
- dik bakışlı
- staring angrily, sharp looking
- dik başlı
- froward
- dik başlı
- deaf
- dik başlı
- wayward
- dik başlı
- hard headed
- dik başlı
- obstinate
Do people ever accuse you of being obstinate?
- İnsanlar seni hiç dik başlı olarak suçlar mı?
- dik başlı
- contrary
- dik başlı
- (kafalı) bullheaded, headstrong, obstinate, pigheaded, adamant, recalcitrant, stubborn, bloody-minded
- dik başlı
- hard mouthed
- dik başlı
- hard nosed
- dik başlı
- 1. conceited, stuck-up. 2. pigheaded, obstinate
- dik başlı
- pigheaded
- dik başlılık
- headiness
- dik başlılık
- obstinacy
- dik başlılık
- intractability
- dik başlılık
- refractoriness
- dik brom
- (Tabiat Doğa) (bitki, Fam: buğdaygiller,necliye) ripgut brome
- dik destek
- standard
- dik durabilir
- erectile
- dik duran şey
- upright
- dik durmak
- draw oneself up
- dik durmak
- to stand upright
- dik durmak
- stand upright
- dik durmak
- hold oneself erect
- dik durmak
- stick up
- dik kafalı
- intractable
- dik kafalı
- strongheaded
- dik kafalı
- heady
- dik kafalı
- spiky
- dik kafalı
- obstinate
Tom is obstinate, isn't he?
- Tom dik kafalı, değil mi?
Tom is quite obstinate, isn't he?
- Tom oldukça dik kafalı, değil mi?
- dik kafalı
- fractious
- dik kafalı
- stiff necked
- dik kafalı
- unsubmissive
- dik kafalı
- pigheaded
- dik kafalı
- rigid
- dik kafalı
- self opinionated
- dik kafalı
- pigheaded, obstinate
- dik kafalı
- headstrong
- dik kafalı kimse
- Die Hard
- dik kafalılık
- stiffness
- dik kafalılık
- fractiousness
- dik kafalılık
- stubbornness
- dik kemer
- straight arch
- dik kesit
- right section
- dik konuma getirmek
- right
- dik kuyruklu ötleğen
- (Tabiat Doğa) (kuş) graceful warbler
- dik olarak
- endwise
- dik olarak
- straight
- dik olarak
- upright
- dik olarak
- on end
- dik olarak
- endways
- dik oturmak
- sit up
Tom struggled to sit up.
- Tom dik oturmak için çabaladı.
- dik piyano
- upright piano
- dik rüzgâr
- naut . head wind
- dik sap üzerinde yetiştirilen
- standard
- dik sap üzerinde yetiştirilen bitki
- standard
- dik saç
- fell
- dik ses
- a sharp voice or sound; harsh voice
- dik sözlü
- rudely outspoken
- dik tutan şey
- stiffening
- dik tutan şey
- erector
- dik tutmak
- hold upright
- dik tutmak
- (baş) poise
- dik tutmak
- square
- dik tutmak
- to hold straight, hold upright
- dik tutmak
- hold straight
- dik tutmak
- draw up
- dik tüylü
- wirehaired
- dik uçlu
- (yaka) scraggy
- dik ve kayalık tepe
- tor
- dik yaka
- dog collar
- dik yaka
- neckband
- dik yakalı
- high necked
- dik yakalı kazak
- turtleneck
- dik yokuş
- steep
- dik yokuş
- rapid slope
- dik yokuşlu
- declivitous
- dik âlâsı
- (Konuşma Dili) the very worst (of)
- dik üçgen
- geom . right triangle
- dik üçgen
- right triangle
Pythagoras' theorem allows you to calculate the length of the hypotenuse of a right triangle.
- Pisagor teoremi bir dik üçgenin hipotenüs uzunluğunu hesaplaman için izin verir.
- eksenler dik açı
- (Bilgisayar) right angle axes
- kendini dik tutmak
- hold oneself erect
- kısmen dik
- semierect
- omurgaya dik olarak
- abeam
- salağın dik alâsı
- blithering idiot
- saçmalığın dik alâsı
- clotted nonsense
- saçmalığın dik alâsı
- arrant nonsense
- saçmalığın dik alâsı
- stark nonsense
- saçmalığın dik âlâsı
- absolute nonsense