Tom behaved like he was happy, but deep inside, he was very sad.
- Tom mutlu gibi davranıyordu fakat o derinlerde üzgündü.
Tom acted happy, but deep inside he was sad.
- Tom mutlu gibi davranıyordu fakat derinlerde üzgündü.
The leftist is antagonistic to the concept of competition because, deep inside, he feels like a loser.
How deep is this lake?
- Bu göl ne kadar derin?
The roots of this tree go down deep.
- Bu ağacın kökleri derinlere uzanıyor.
It had a profound effect on me.
- Benim üzerimde çok derin bir etkisi vardı.
She fell into a profound sleep.
- O derin bir uykuya daldı.
Layla had deep religious convictions.
- Leyla'nın derin dinsel inançları vardı.