The roots of this tree go down deep.
- Bu ağacın kökleri derinlere uzanıyor.
The Mississippi River is deep and wide.
- Mississippi Nehri derin ve geniştir.
She fell into a profound sleep.
- O derin bir uykuya daldı.
It had a profound effect on me.
- Benim üzerimde çok derin bir etkisi vardı.
Layla had deep religious convictions.
- Leyla'nın derin dinsel inançları vardı.