تعريف deniz في التركية الإنجليزية القاموس.
- (isim) Sea
When I was a child, I often went swimming in the sea.
- Ben bir çocukken çoğu zaman denizde yüzmeye gittim.
We used to go to the seaside on holiday.
- Tatilde deniz kenarına giderdik.
- naval
Tom Jackson was an American naval officer and painter.
- Tom Jackson, Amerikalı bir deniz subayı ve ressamdı.
He was head of America's Naval War College.
- O, Amerika'nın Deniz Harp Okulunun başkanıydı.
- nautical
- drink
Drinking seawater can be deadly to humans.
- Deniz suyu içmek insanlar için ölümcül olabilir.
Layla couldn't drink seawater.
- Leyla deniz suyu içemedi.
- saltwater
- blue
Light blue is the color of the sky and, consequently, is also the color of the sea, lakes, and rivers.
- Açık mavi gökyüzünün rengidir ve bu sebepten aynı zamanda denizin, göllerin ve nehirlerin de rengidir.
The sky is blue, the sea is also blue. The sky and the sea are blue.
- Gökyüzü mavidir, deniz de mavidir. Gökyüzü ve deniz mavidir.
- earth
The sea covers nearly three-fourths of the earth's surface.
- Deniz dünya yüzeyinin yaklaşık dörtte üçünü kapsamaktadır.
The earthquake created a tremendous sea wave.
- Deprem büyük bir deniz dalgası yarattı.
- (Askeri) marine city
- sea; maritime, marine; naval, nautical
- the blue; the briny
- the waters
- marine
Yuriko, a marine biology grad student, fell asleep inside a fish tank and awoke covered in octopuses and starfish.
- Yuriko deniz biyolojisinden mezun bir öğrenci, bir balık tankının içinde uykuya daldı ve ahtapotlar ve deniz yıldızları ile kaplı olarak uyandı.
Tom joined the Marine Corps.
- Tom deniz piyadelerine katıldı.
- thalasso
- sea, ocean
- waves, sea; a swell
- the wave
He was carried by the waves away from the shore and out to sea.
- Dalgalar tarafından kıyıdan denize doğru sürüklendi.
- maritime
They went to the maritime museum.
- Onlar denizcilik müzesine gitti.
- the deep
Very little is known about the deep sea.
- Derin deniz hakkında çok az şey biliniyor.
The treasure was buried in the deepest of the sea.
- Hazine, denizin derinliklerine gömüldü.
- brine
- the waves
He was carried by the waves away from the shore and out to sea.
- Dalgalar tarafından kıyıdan denize doğru sürüklendi.
- marine, maritime, nautical, naval
- main
- deep
Do you have deep sea phobia?
- Derin deniz fobisine sahip misin?
Tom is a deep-sea diver.
- Tom derin deniz dalgıcıdır.
- waters
Warmer waters harm coral reefs and alter the distribution, abundance, and productivity of many marine species.
- Isıtıcı sular, mercan resiflerine zarar verir ve birçok deniz türünün verimini, bolluğunu ve üretkenliğini değiştirir.
- the blue
The blue whale is the largest marine mammal, and the largest mammal on earth.
- Mavi balina en büyük deniz memelisi olup, dünyadaki de en büyük memelidir.
He reached the blue sea.
- O, mavi denize ulaştı.
- briny
- biocycle
- flood
Low-lying lands will flood. This means that people will be left homeless and their crops will be destroyed by the salt water.
- Deniz seviyesinin altında olan toprakları su basacak. Bu, insanların evsiz kalması ve ürünlerinin tuzlu su tarafından tahrip edileceği anlamına gelir.
- the briny
- zee
- seaman
Sami became an accomplished seaman.
- Sami başarılı bir denizci oldu.
Many moons ago, I was a seaman.
- Çok uzun zaman önce ben bir denizciydim.
- maria
Tom considered Maria to be the most beautiful mermaid he had ever seen.
- Tom, Maria'yı şimdiye kadar gördüğü en güzel deniz kızı olarak kabul ediyordu.
- deniz kıyısı
- coast
- deniz feneri
- {i} lighthouse
Do you still want to go to the lighthouse?
- Hâlâ deniz fenerine gitmek istiyor musun?
Tom is a lighthouse keeper and leads a lonely life.
- Tom, deniz feneri bekçisi ve yalnız bir hayat sürüyor.
- deniz hukuku
- maritime law
- deniz yolculuğu
- sailing
I'm really looking forward to going sailing with Tom.
- Tom'la deniz yolculuğuna gitmeyi gerçekten dört gözle bekliyorum.
- deniz kenarı
- {i} coast
Paul's family spends the summer at the coast every year.
- Paul'un ailesi yaz mevsimini her yıl deniz kenarında geçiriyor.
- deniz kabuğu
- shell
The Chinese character for money is a stylized drawing of a cowry shell.
- Para için Çince karakter, bir deniz kabuğunun stilize çizimidir.
She was listening to the sea in a sea shell.
- O bir deniz kabuğunda denizi dinliyordu.
- deniz kıyısı
- seaside
- deniz kaplumbağası
- turtle
More than 500 baby sea turtles were released into the sea.
- 500'den fazla bebek deniz kaplumbağası denize bırakıldı.
- deniz nakliyatı
- shipment
- deniz simiti
- Sea bagel
- deniz kıyısı
- shore
- deniz alası
- (Denizbilim) sea trout
- deniz alası
- (Denizbilim) salmon trout
- deniz alası
- (Denizbilim) black sea salmon
- deniz alası
- (Denizbilim) brown trout
- deniz anası
- (Denizbilim) jellyfish
Tom got stung by a jellyfish.
- Tom bir deniz anası tarafından sokuldu.
- deniz aracı
- vessel
- deniz aşırı
- ultramarine
- deniz aşırı
- (Ticaret) transoceanic
- deniz dağı
- (Denizbilim) seamount
- deniz dibi
- benthos
- deniz dibi
- ground
- deniz feneri
- beacon
- deniz gücü
- sea power
- deniz gücü
- (Askeri) naval force
- deniz ineği
- (Denizbilim) atlantic stargazer
- deniz ineği
- (Hayvan Bilim, Zooloji) trichechus
- deniz kumu
- (Askeri) sea sand
- deniz kuvvetleri
- armada
- deniz kürü
- (Turizm) marine cure
- deniz kıyısı
- (Teknik,Ticaret) seaboard
- deniz kıyısı
- sea coast
- deniz kıyısı
- sea shore
- deniz kıyısı
- riva
- deniz kızı
- (Mitoloji) nixe
- deniz kızı
- (Mitoloji) nixie
- deniz mav
- (Bilgisayar) aqua
- deniz mili
- (Askeri) mile
- deniz parkı
- (Askeri) marine park
- deniz pelin
- (Botanik, Bitkibilim) old man
- deniz pelin
- (Botanik, Bitkibilim) wormwood
- deniz pelin
- (Botanik, Bitkibilim) absinthe
- deniz pelin
- (Botanik, Bitkibilim) artemisia absinthium
- deniz seviyesi yükselmesi
- (Askeri) sea level rise
- deniz seviyesi üzerinde
- above sea level
- deniz suru
- sea wall
- deniz suyu
- raw water
- deniz suyu
- thalasso
- deniz tanı
- (Astronomi) nautical twilight
- deniz tuzu
- (Denizbilim) marine salt
- deniz uçağı
- (Havacılık) boat seaplane
- deniz uçağı
- pontoon
- deniz yosunu
- (Denizbilim) agar-agar
- deniz yosunu
- (Gıda) sea weed
- deniz yosunu
- wrack
- deniz yosunu
- (Denizbilim) agar agar
- deniz yosunu
- (Askeri) seagrass
- deniz yosunu
- (Denizbilim) algae
- deniz yosunu
- (Denizbilim) undaria
- deniz yıldızı
- (Denizbilim) common starfish
- deniz dalgası
- sea wave
- deniz geçişi
- sea passage
- deniz gümrük bölgesi
- (Ticaret) customs maritime zone
- deniz kuvveti
- navy
- deniz pelini
- beach sagewort
- deniz pelini
- artemisia pycnocephala
- deniz suyu sıcaklığı
- sea water temperature
- deniz süngeri
- Sponge
- deniz tavşanı
- sea hare
- deniz trafiği
- Maritime traffic
- deniz uçağı
- seaplane
- deniz yavşanı
- artemisia pycnocephala
- deniz yavşanı
- coastal sagewort
- deniz yoluyla
- by sea
I'd like to send this parcel to Japan by sea.
- Bu koliyi deniz yoluyla Japonya'ya göndermek istiyorum.
The best approach to Lisbon is by sea.
- Lizbon'a en iyi yaklaşım deniz yoluyladır.
- deniz çapası
- sea anchor
- Deniz Kuvvetleri Anti-Terörizm Analiz Merkezi; Deniz Kuvvetleri Anti
- (Askeri) Navy Antiterrorism Analysis Center; Navy Antiterrorist Alert Center
- Deniz Kuvvetleri Deniz Sistemleri Komutanlığı
- (Askeri) Naval Sea Systems Command
- Deniz Kuvvetleri deniz aşırı hava kargo terminali
- (Askeri) Navy overseas air cargo terminal
- Deniz Nakliye Hazırlık Programı; deniz nakliye ihtiyat programı; deniz kurtarma
- (Askeri) Sealift Readiness Program; sealift reserve program; seaward recovery point; Single Integrated Operational Plan (SIOP) reconnaissance plan
- Deniz unsur komutanı; deniz unsur komutanı; ana kontrol merkezi; askeri işbirliğ
- (Askeri) Marine component commander; maritime component commander; master control center; military cooperation committee; military coordinating committee; mission control center; mobility control center; movement control center
- deniz aşırı akaryakıt boşaltma sistemi (Deniz Kuvvetleri)
- (Askeri) offshore petroleum discharge system (Navy)
- deniz hava; Deniz Hava Sistemleri Komutanlığı
- (Askeri) naval air; Naval Air Systems Command
- deniz kuvvetleri deniz lojistik merkezi
- (Askeri) naval sea logistics center
- deniz kuvvetleri deniz nakliyesi koordinasyonu ve koruması
- (Askeri) naval coordination and protection of shipping
- deniz kuvvetleri deniz talimatı
- (Askeri) naval sea instruction
- deniz kuvvetleri ikmali; Deniz Kuvvetleri Kaynak Sistemleri Komutanlığı
- (Askeri) naval supply; Naval Supply Systems Command
- deniz kuvvetleri unsur komutanı; Deniz Kuvvetleri unsur Komutanlığı; ağ kontrol
- (Askeri) naval component commander; Navy component Command; network control center; North American Aerospace Defense Command (NORAD) Command Center
- deniz kuvvetleri özel harekat komutanlığı; deniz kuvvetleri özel harekat unsuru;
- (Askeri) naval special operations command; naval special operations component; naval special warfare special operations component; Navy special operations component
- deniz ulaştırmasına deniz kuvvetleri kontrolü teşkilatı
- (Askeri) naval control of shipping organization
- deniz yolculuğu
- {i} voyage
- deniz hukuku
- admiralty law
- deniz kestanesi
- {i} urchin
Sea urchin has a slimy texture.
- Deniz kestanesi sümüksü dokuya sahiptir.
Have you ever eaten sea urchins?
- Hiç deniz kestanesi yedin mi?
- deniz kızı
- {i} siren
- deniz yolculuğu
- {i} crossing
- deniz yolculuğu
- navigation
- deniz demiri
- (Askeri) drogue
- deniz demiri
- (Askeri) drag
- deniz hukuku
- (Ticaret) shipping law
- deniz kenarı
- (Askeri) sea side
- deniz motoru
- jetski
- deniz yolculuğu
- pass
- deniz ürünleri
- marine fishery
- deniz demiri
- drift anchor
- deniz demiri
- sea anchor
- deniz kabuğu
- sea shell
She was listening to the sea in a sea shell.
- O bir deniz kabuğunda denizi dinliyordu.
- deniz kurdu
- sea wolf
- deniz kuvvetleri
- naval armament
- deniz kuvvetleri
- naval forces
- deniz kuşu
- seabird
- deniz kuşu
- kittiwake
- deniz kıyısı
- seacoast
- deniz kızı
- mermaid
Tom considered Maria to be the most beautiful mermaid he had ever seen.
- Tom, Maria'yı şimdiye kadar gördüğü en güzel deniz kızı olarak kabul ediyordu.
- deniz mili
- nautical mile
- deniz mili
- geographical mile
- deniz mili
- knot
- deniz motoru
- marine engine
- deniz seviyesi
- sea level
The town is situated 1,500 meters above sea level.
- Kasaba deniz seviyesinden 1500 metre yüksekte yer alıyor.
This place is below the sea level.
- Bu yer deniz seviyesinin altındadır.
- deniz suyu
- sea water
They say amniotic fluid has roughly the same composition as sea water.
- Onlar amniyotik sıvının aşağı yukarı deniz suyu ile aynı bileşime sahip olduğunu söylüyorlar.
Earth is surrounded by sea water but if rain fails people will starve.
- Dünya deniz suyu ile çevrilidir ama yağmur başarısız olursa insanlar açlıktan ölecek.
- deniz suyu
- seawater
- deniz yolculuğu
- sea travel
- deniz yolculuğu
- passage
- deniz yosunu
- seaweed
A bento is a small meal made of boiled rice and seaweed, that is sold in cheap wooden boxes.
- Bir bento haşlanmış pirinç ve deniz yosunundan yapılan küçük bir yemektir, bu ucuz ahşap kutularda satılmaktadır.
Do you eat seaweed in your country?
- Ülkenizde deniz yosunu yer misiniz?
- deniz yosunu
- sea moss
- Deniz anası
- jelly fish
- Deniz gözlüğü
- goggle
You should use a google while you are on sea.
- deniz bisikleti
- pedalo
- deniz demiri
- drag sail
- deniz gözlüğü
- swimming goggle
- deniz kabuğu
- cowry
The Chinese character for money is a stylized drawing of a cowry shell.
- Para için Çince karakter, bir deniz kabuğunun stilize çizimidir.
- deniz otobüsü
- sea bus
- deniz suyu
- naval water
- denizler
- seas
I've crossed the seas of eternity to understand that the notion of time is nothing but an illusion.
- Zaman kavramının sadece bir yanılsamadan ibaret olduğunu anlamak için sonsuzluk denizlerini geçtim.
She become seasick in rough seas.
- Fırtınalı denizlerde onu deniz tuttu.
- Deniz Kuvvetleri
- (Askeri) Naval METOC Operational Support Web
- Deniz Kuvvetleri
- (Askeri) Navy forces
- Deniz yosunu
- (Tıp) tangle
- Milli Muhabere Sistemi; deniz ulaştırmasına deniz kuvvetleri kontrolü; şebeke ko
- (Askeri) National Communications System; naval control of shipping; net control station
- deniz demiri
- sea anchor, drift anchor
- deniz dibi
- seabed
- deniz feneri
- light
Tom is a lighthouse keeper and leads a lonely life.
- Tom, deniz feneri bekçisi ve yalnız bir hayat sürüyor.
Do you still want to go to the lighthouse?
- Hâlâ deniz fenerine gitmek istiyor musun?
- deniz feneri
- flare
- deniz gözlüğü
- rift swim mask
- deniz kabuğu
- cowrie
- deniz kabuğu
- scollop
- deniz kabuğu
- scallop shell
- deniz kabuğu
- seasnell
- deniz kenarı
- seashore
If only I were rich, I would buy a villa on the seashore.
- Keşke zengin olsaydım. Deniz kenarında bir villa satın alırdım.
We go to the seashore in the summer.
- Biz yazın deniz kenarına gideriz.
- deniz kenarı
- shore
- deniz kenarı
- seaboard
- deniz kenarı
- sea coast, seaside
- deniz kenarı
- seaside
We enjoyed ourselves at the seaside all day.
- Biz bütün gün deniz kenarında eğlendik.
Seaside resorts, such as Newport, are very crowded in summer.
- Newport gibi, deniz kenarındaki tatil köyleri yaz aylarında çok kalabalıktır.
- deniz kenarı
- waterside
- deniz kenarı
- tidewater
- deniz kestanesi
- sea urchin
Mary is a sea urchin.
- Mary bir deniz kestanesidir.
Have you ever eaten sea urchins?
- Hiç deniz kestanesi yedin mi?
- deniz kestanesi
- (Tabiat Doğa) (bitki, Fam: papatyagiller,bileşikgiller,mürekkebe) purple coneflower
- deniz kestanesi
- echinus
- deniz kurdu
- old salt
- deniz kurdu
- Nereid
- deniz kurdu
- old salt, salt, old seadog
- deniz kurdu
- sea dog
- deniz kurdu
- old seadog
- deniz kurdu
- salt
- deniz kurdu
- (Hayvan Bilim, Zooloji) marine annelid
- deniz kuvvetleri
- naval forces, navy
- deniz kuvvetleri
- marine
- deniz kuvvetleri
- sea power
- deniz kuvvetleri
- {i} navy
For the first time, the Japanese Navy had been defeated.
- İlk kez, Japon Deniz Kuvvetleri yenilmişti.
Tom and Mary joined the navy.
- Tom ve Mary deniz kuvvetlerine katıldılar.
- deniz kuşu
- sea fowl
- deniz kuşu
- seafowl
- deniz kıyısı
- sea coast, seaside
- deniz kıyısı
- waterside
- deniz kıyısı
- seashore
The seashore looks particularly romantic in the moonlight.
- Deniz kıyısı özellikle ay ışığında romantik görünüyor.
- deniz mili
- nautical mile, sea mile
- deniz mili
- admiralty mile
- deniz mili
- sea mile
- deniz motoru
- marine engine, motorboat
- deniz motoru
- powerboat
- deniz motoru
- motorboat
- deniz otobüsü
- hydrofoil
- deniz otobüsü
- water bus
- deniz otobüsü
- hovercraft; hydrofoil
- deniz suyu
- salt water
- deniz suyu
- {i} brine
- deniz yolculuğu
- voyage, sail
- deniz yolculuğu
- {i} seafaring
- deniz yolculuğu
- {i} sail
I'm really looking forward to going sailing with Tom.
- Tom'la deniz yolculuğuna gitmeyi gerçekten dört gözle bekliyorum.
- deniz yolu
- (Askeri) sea lane
- deniz yolu
- denizyolu
- deniz yolu
- (Ticaret) sea route