My income and expenses aren't balanced.
- Gelirim ve giderlerim dengeli değil.
She makes sure that her family eats a balanced diet.
- Ailesinin dengeli bir diyet yaptığından emin.
The doctor told Tom he needed to eat a more balanced diet.
- Doktor Tom'a daha dengeli bir diyet yemesi gerektiğini söyledi.
The French government has launched an online game that challenges taxpayers to balance the national budget.
- Fransız hükümeti, ulusal bütçeyi vergi mükelleflerinin dengelemesi için meydan okuyan online bir oyunu piyasaya sürdü.
The tail at the rear of the plane provides stability.
- Uçağın arkasındaki kuyruk denge sağlar.
Tom is balancing on a tightrope.
- Tom gergin bir ip üzerinde dengesini sağlamaktadır.
Tom is good at balancing things on his head.
- Tom şeyleri kafasında dengelemekle iyi.
The balance of nature is very fragile.
- Doğanın dengesi çok kırılgandır.
The person on the left ruins the balance of the picture.
- Soldaki kişi resmin dengesini bozuyor.