değerlendirmek

listen to the pronunciation of değerlendirmek
التركية - الإنجليزية
evaluate

It's difficult to evaluate his ability. - Onun yeteneğini değerlendirmek zordur.

The teacher had to evaluate all the students. - Öğretmen tüm öğrencileri değerlendirmek zorunda kaldı.

comment
interpret
score
judge
appraise
commentate
size up
reclaim
recycle
form an estimate of
parlay
appreciate
consider
to appraise, evaluate
peruse
(Hukuk) to evaluate
to put (something) to good use, use, utilize
to put to good use, to turn to account, to utilize, to avail oneself of; to evaluate, to appraise, to estimate; to appreciate; to judge; to recycle
to increase the value of (something)
seize upon
com. to realize (an asset)
seize on
(hurda vb.) salvage
recover
qualify
utilize
appraisal
value
put to good use
valuable
put (something) to good use
assessment
commerce to realize (an asset)
improve
(Askeri) spot
use

We want to put our money to good use. - Paramızı değerlendirmek istiyoruz.

review
avail oneself of
sum up
estimate
augment
gauge
view
seize
değer
value

A healthy man does not know the value of health. - Sağlıklı olan adam sağlığın değerini bilmez.

It is of little value. - O, çok az değerlidir.

değerlendirme
{i} assessment

Tom agreed with Mary's assessment. - Tom Mary'nin değerlendirmesi ile aynı fikirdeydi.

I think that's an accurate assessment. - Onun doğru bir değerlendirme olduğunu düşünüyorum.

değerlendirme
evaluation

This financial audit also includes an evaluation of the company's assets. - Bu mali denetim, aynı zamanda şirketin varlıklarının bir değerlendirmesini içerir.

The evaluation could take months. - Değerlendirme aylar sürebilir.

değer
worth

That topic is worth discussing. - Bu konu tartışılmaya değer.

Do you think this book is worth reading? - Bu kitabın okumaya değer olacağını düşünüyor musun?

değerlendirme
(Politika, Siyaset) consideration

That requires careful consideration. - Bu dikkatli bir değerlendirme gerektirir.

değerlendirme
{i} estimate
değer
price

Stock prices fell quickly. - Hisse senedi değerleri çabucak düştü.

I don't think it's worth the price they're asking. - Bunun onların istedikleri fiyata değer olduğunu sanmıyorum.

değerlendirme
(Nükleer Bilimler) assesment
değerlendirme
{i} rating

The thought of rating people by attractiveness does not seem fair to me. - Çekicilikle insanları değerlendirme düşüncesi benim için adil görünmüyor.

değerlendirme
appraisal
değer
{i} rate

The value of the dollar declines as the rate of inflation rises. - Doların değeri enflasyonun yükselme oranında düşer.

How would you rate that? - Bunu nasıl değerlendirirdin?

değer
worth, worthy; value, worth; price; merit, worth
değer
valuation

Valuation is not always objective. - Değerlendirme her zaman objektif değildir.

değer
specification
değer
merit

To do good to others is a meritorious act; to hurt others is a sin. - Başkalarına iyilik etmek değerli bir harekettir; başkalarını incitmek bir günahtır.

değer
worthwhile

It is worthwhile considering what it is that makes people happy. - İnsanları mutlu eden şeyin ne olduğunu düşünmeye değer.

I think what Tom is doing is worthwhile. - Bence Tom'un yaptığı zahmete değer.

değer
worthiness
değer
{i} amount

Your suggestion amounts to an order. - Öneriniz emir değerindedir.

değerlendirme
reclamation
değerlendirme
{i} valuation

Valuation is not always objective. - Değerlendirme her zaman objektif değildir.

değer
precious

Time is more precious than anything else. - Zaman başka herhangi bir şeyden daha değerlidir.

All socks are very precious. - Tüm çoraplar çok değerlidir.

değer
estimation
değer
desert

In the desert, water is worth its weight in gold. - Çölde, suyun ağırlığı altın değerindedir.

değer
(Bilgisayar) values

The functions sine and cosine take values between -1 and 1 (-1 and 1 included). - Sinüs ve kosinüs fonksiyonları -1 ve 1 arasında bir değer alır (-1 ve 1 dahil).

He always values his wife's opinions. - O, her zaman karısının görüşlerine değer verir.

değer
moral

Tom has no moral values. - Tom'un ahlaki değerleri yok.

He has no moral values. - O hiçbir ahlaki değere sahip değil.

değer
esteem

This is the love that esteems others better than oneself. - Bu başkalarını kendinden daha iyi değer veren sevgidir.

Sami was a much esteemed teacher. - Sami çok değerli bir öğretmendi.

değer
(Bilgisayar) change to
değer
(Ticaret) nominal
değerlendirme
evaluate

The coach had a one-on-one discussion with each player to evaluate his performance on the field. - Koç'un onun saha performansını değerlendirmek için her oyuncuyla bire bir görüşmesi vardı.

The teacher had to evaluate all the students. - Öğretmen tüm öğrencileri değerlendirmek zorunda kaldı.

değerlendirme
recycling
değerlendirme
judgement
değerlendirme
review

Many of the user reviews on Amazon are fake. - Amazon'daki birçok kullanıcı değerlendirmesi sahtedir.

değer
dignity
değer
{i} reading

Do you think this book is worth reading? - Bu kitabın okumaya değer olacağını düşünüyor musun?

This is a book worth reading. - Bu kitap okumaya değer.

değer
goodwill
değer
significance
değer
weight

The value of the coins depended on the weight of the metal used. - Paraların değeri kullanılan metalin ağırlığına bağlıydı.

All these books will be worth their weight in gold someday. - Bütün bu kitaplar bir gün ağırlıkları değerinde olacaklardır.

değer
cost

Is eating organic food worth what it costs? - Organik gıda yemek maliyetine değer mi?

That coat may have cost a lot of money, but it's worth it. - O palto çok paraya malolmuş olabilir ama o ona değer.

değer
account

In judging his work, we must take his lack of experience into account. - İşini değerlendirirken, onun deneyim eksikliğini de hesaba katmalıyız.

değerlendirme
marking
değerlendirme
appreciation
değerlendirme
treatment
değerlendirme
{i} evaluating
değer
currency

When a currency depreciates, that has an inflationary effect on the economy of the country of the currency. - Bir para birimi değer kaybettiği zaman, bu para ülke ekonomisi üzerinde enflasyonist bir etkiye sahiptir.

In several European countries, the current currency is the euro. Its symbol is €. One euro is worth about two Turkish lira. - Birtakım Avrupa ülkelerinde geçerli para birimi avrodur. Simgesi € şeklindedir. Bir avro yaklaşık iki Türk lirası değerindedir.

değerlendirme
assessment of
değerlendirme
benchmark
avantajı değerlendirmek
play one's card well
değer
dearness
değer
merit, worth
değer
worthy

There was nothing worthy of remark at the fair. - Fuarda dikkate değer bir şey yoktu.

The event is worthy of remembrance. - Olay hatırlamaya değer.

değer
costliness
değer
value, worth
değer
person of great merit
değer
worthy of

This book is worthy of attention. - Bu kitap dikkate değer.

His performance was worthy of praise. - Onun gösterisi övgüye değerdi.

değer
worthy of; worth: zahmete değer bir ödül a prize worth struggling for
değer
(Matematik) value
değer
preciousness
değer
figure

Tom figured it was worth a try. - Tom bunun denemeye değer olduğunu düşündü.

değer
meaning

My existence is worthless and meaningless. - Benim varlığım değersiz ve anlamsız.

değer
at
değerlendirme
putting something to use
değerlendirme
appraisement
değerlendirme
estimation
değerlendirme
(Hukuk) evaluation, assessment
değerlendirme
evaluation; recycling
değerlendirme
valorization
dış görünüşe göre değerlendirmek
take smth. at it's face value
en iyi şekilde değerlendirmek
make the best of
fırsatı değerlendirmek
seize the opportunity
kendi kendini değerlendirmek
orientate oneself
kendi kendini değerlendirmek
orient oneself
romantik olarak değerlendirmek
romanticize
yanlış değerlendirmek
misjudge
yeniden değerlendirmek
revaluate
yeniden değerlendirmek
reappraise
التركية - التركية
Bir şeyi yerinde ve yararlı bir yolda kullanmak, kıymetlendirmek
Bir şeyin özünü, önemini, nitelik ve niceliğini belirlemek
kıymetlendirmek
Değer
value
Değer
fehamet
Değer
kıymet
değer
Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık, kıymet
değer
Üstün, yararlı nitelikleri olan kimse
değer
Kişinin isteyen, ihtiyaç duyan bir varlık olarak nesne ile bağlantısında beliren şey
değer
Yüksek ve yararlı nitelik. Üstün, yararlı nitelikleri olan (kimse): "Bu kız aramaya, düşünmeye değer bir şey değildi."- R. N. Güntekin
değer
Bir değişkenin veya bilinmeyenin sayı ile anlatımı
değer
Bir şeyin para ile ölçülebilen karşılığı, paha
değer
Yüksek ve yararlı nitelik
değerlendirme
Değerlendirmek işi, kıymetlendirme
değerlendirme
Değerlendirmek işi, kıymetlendirme: "Sade benim değil, işin ehli edebiyat eleştirmenlerimizin değerlendirmeleri de bu yolda idi."- H. Taner. İletişim organlarında izlenme oranı
değerlendirme
İletişim organlarında izlenme oranı
değerlendirmek
المفضلات