dayanmak

listen to the pronunciation of dayanmak
التركية - الإنجليزية
endure
resist
lean
bear
hold on
rest

Modern civilization rests on a foundation of science and education. - Çağdaş uygarlık, bilim ve eğitim temeli üzerine dayanmaktadır.

last
consist
bear with
arrive
rely on
stand on
base on
go on
hang on
take
leak
(Askeri) hold the line
digest
abide by
defy
hinge upon
thro

When half of the Moon's disc is illuminated, we call it the first quarter moon. This name comes from the fact that the Moon is now one-quarter of the way through the lunar month. - Ayın diskinin yarısı ışıklandırıldığında biz buna ilk çeyrek ay deriz. Bu isim kameri ay boyunca ayın yolun dörtte birinde olduğu gerçeğine dayanmaktadır.

base

His conclusion is based on these facts. - Onun sonucu bu gerçeklere dayanmaktadır.

This story is based on facts. - Bu hikaye gerçeklere dayanmaktadır.

(deyim) stand one's ground
through

When half of the Moon's disc is illuminated, we call it the first quarter moon. This name comes from the fact that the Moon is now one-quarter of the way through the lunar month. - Ayın diskinin yarısı ışıklandırıldığında biz buna ilk çeyrek ay deriz. Bu isim kameri ay boyunca ayın yolun dörtte birinde olduğu gerçeğine dayanmaktadır.

lean on
support
hold out
based on

His ideas are based on his experience. - Onun fikirleri onun deneyimine dayanmaktadır.

Science is based on careful observation. - Bilim, dikkatli gözleme dayanmaktadır.

stick out
sustain
(Askeri) outstand
push
put up with
rest on
press
consist in
thru
go
reside in
(Dilbilim) count on
base upon
ground
fast
durer
hold fast
reach
(Hukuk) base on, bear
survive
brook
(for food) to keep, not to spoil
to lean on/against; to lean against (something) hard (in order to move it or break it); to bear down on (something)
to rely on, trust in
bear up
tolerate
to last, endure; to weather, survive, last out
lean upon
withstand
bear up against
stand
be based on
(for an undesirable situation) to affect (someone), land on (someone's) doorstep
rely upon
to hold out (against); to persevere
to lean; to be based on; to resist; to endure, to bear, to bear up, to stand, to put up with; to stomach; to withstand, to hold out, to last; to push, to press, to shove; to arrive, to reach; to rely on
found

Modern civilization rests on a foundation of science and education. - Çağdaş uygarlık, bilim ve eğitim temeli üzerine dayanmaktadır.

to reach, get to, arrive at
rest against
to be based on, be founded on
dayanmak (bir duruma)
face
dayanmak (bir şeye)
stand up to
daha uzun dayanmak
outwear
daha çok dayanmak
outlast
daha çok dayanmak
outlive
dayanma
{i} stay
dayanma
stand

I can shave without looking in a mirror! That's good, but do not stand over my Persian carpet. You're bloody! - Aynaya bakmadan tıraş olabilirim! Bu iyi ama İran halımın üzerinde dayanma. Kanlısın!

dayanma
(Nükleer Bilimler) withstand
dayanma
thrust
dayan
hang on
dayan
keep it up
dayanma
{i} wear
dayanma
{i} lean

He has a strong shoulder for you to lean on. - Onun senin dayanman için güçlü bir omuzu var.

dayan
{f} base

His ideas are based on his experience. - Onun fikirleri onun deneyimine dayanmaktadır.

Comedians base their jokes on tragic situations like violent death or serious accidents. - Komedyenler şakalarını şiddetli ölüm ya da ciddi kazalar gibi trajik durumlara dayandırırlar.

dayan
{f} abutting
dayan
endure

Tom closed his eyes tightly and endured the pain. - Tom gözlerini sık biçimde kapattı ve acıya dayandı.

This bridge will not endure long. - Bu köprü uzun süre dayanamaz.

dayan
hinge upon
dayan
base on
dayan
hinge on
dayan
{f} enduring

There are various ways of enduring the pain. - Acıya dayanmanın birçok çeşit yolu var.

dayan
base upon
dayan
held fast
dayan
hold fast

Hold fast to this tree. - Bu ağaca sıkı dayanın.

dayan
rest on
dayanma
endurance
dayanma
fulcrum
dayanma
bearing
dayanma
resting
acıya dayanmak
Withstand pain

You taught me how to withstand pain.

acıya dayanmak
bear the pain
baskıya dayanmak
stand the strain
bıçak kemiğe dayanmak
to get to be unendurable
dayan
bear up
dayan
withstood
dayan
withstand

My house is designed to withstand an earthquake. - Evim depreme dayanacak şekilde tasarlanmıştır.

dayanma
leaning; endurance
dayanma
resistance
dayanma
resistance; endurance
dayanma
sufferance
dayanma
osculation
dayanma
leaning, state of leaning
dayanma
tolerance
dayanma
{i} abutment
dayanma
suffeance
dayanma
lasting
geçmişe dayanmak
date from
geçmişe dayanmak
date back to
iyi dayanmak
wear well
iyi dayanmak
last well
kapıya dayanmak
a) to come/turn up b) to threaten (sb) to get (sth)
kapıya dayanmak
to heave into sight, be pounding at the door, be upon one
kişisel yetkisiyle, kişisel yetkisine dayanmak
(Hukuk) in one's personal capacity
sonuna kadar dayanmak
stick it out
sonuna kadar dayanmak
go through with it
soğuğa dayanmak
withstand the cold
yumurta kapıya dayanmak/gelmek
1. for a given period of time almost to be up: yumurta kapıya dayanmadan while there's still sufficient time. 2. for a situation to become desperate; for someone to be hard pressed
zorlamaya dayanmak
stand the strain
الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف dayanmak في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

Dayan
{i} family name; Moshe Dayan (1915-1981), fourth General Chief of Staff of the Israeli military, former member of the Knesset, one of the founders of former political parties, former Defense Minister and Foreign Minister
dayan
Israeli general and statesman (1915-1981)
dayan
{i} title of a judge of a Jewish religious court
التركية - التركية
Güç bir duruma katlanmak, çekmek, sabretmek, tahammül etmek: "Aradan biraz daha geçince kumandan dayanamadı, söze başladı."- M. Ş. Esendal
Varmak, ulaşmak
Birine, bir şeye güvenmek, istinat etmek: "Laikliği korumak için kanun kuvvetine mi, eğitim ve telkin kuvvetine mi dayanmalıyız?"- F. R. Atay
Sonunda birinin veya bir şeyin üzerinde kalmak
Yetişmek, yeter olmak
Tutunmak, karşı durmak, karşı koymak, mukavemet etmek: "Merkezde Akhisar'ın, Bergama'nın da henüz dayandığını öğrendiler."- N. Cumalı
Tutunmak, karşı durmak, karşı koymak, mukavemet etmek
Varmak, ulaşmak: "Bu haber ortalığa yayılır yayılmaz banknotlarını kapan bankaya dayanıyor."- Y. Z. Ortaç
Bir yere yaslanmak, kendini dayamak: "Odalardan birinde köşeye dayanmış bir adam, sanki sızmış gibi görünüyor."- M. Ş. Esendal
Güç bir duruma katlanmak, çekmek, sabretmek, tahammül etmek
Zarar görmemek, varlığını korumak, hasar görmemek
Bir yere yaslanmak, kendini dayamak
Birinden, bir şeyden güç almak, güvenmek; istinat etmek
Bütün gücünü kullanarak bir işi yapmak: "İki genç, kırarcasına küreklere dayandılar."- Halikarnas Balıkçısı
Hız vermek
Bir şeyin üzerinde kurulmuş olmak
Bir iş sonunda birinin veya bir şeyin üzerinde kalmak
Kullanılışı uzun sürmek, dayanıklı olmak
Bütün gücünü kullanarak bir işi yapmak
Bir şeyin üzerinde kurulmuş olmak, istinat etmek
(Osmanlı Dönemi) ASYAR
gitmek
yaslanmak
(Osmanlı Dönemi) TEVEKKÜ'
(Osmanlı Dönemi) TEZELLUK
(Hukuk) İSTİNAD ETME
DAYANMA
Dayanmak işi
Dayanma
irtifak
dayanmak
المفضلات