davranışlar

listen to the pronunciation of davranışlar
التركية - الإنجليزية
demeanor
The outward way in which a person behaves, especially towards others

a. 1587, Raphael Holinshed quoting Strabo, Historie of England, Book III:At this present (saith he) certeine princes of Britaine, procuring by ambassadors and dutifull demeanors the amitie of the emperour Augustus, haue offered in the capitoll vnto the gods presents or gifts, and haue ordeined the whole Ile in a manner to be appertinent, proper, and familiar to the Romans.

{n} carriage, behavior
deportment
(behavioral attributes) the way a person behaves toward other people
Management; treatment; conduct
{i} behavior, conduct; bearing, appearance
Behavior; deportment; carriage; bearing; mien
davranış
{i} behaviour

It's evident that human behaviour is more dangerous for the environment than radiation. - Apaçık ortadadır ki, insan davranışları çevre için radyasyondan daha tehlikelidir.

I apologize in advance for his behaviour. - Onun davranışları için şimdiden özür dilerim.

davranış
behavior

His behavior, as I remember, was very bad. - Onun davranışı, benim hatırladığım gibi, çok kötüydü.

His appearance and behavior made me ashamed of him. - Onun görünüşü ve davranışı beni ondan utandırdı.

davranış
conduct

We were surprised at his conduct. - Biz onun davranışına şaşırdık.

You must answer for your careless conduct. - Dikkatsiz davranışının hesabını vermelisin.

davranış
manner

Tom can't put up with Mary's bad manners any longer. - Tom Mary'nin kötü davranışlarına daha fazla katlanamaz.

His manners are not those of a gentleman. - Onun davranışları bir centilmen tavrı değildir.

davranış
attitude

Culture plays a dynamic role in shaping an individual's character, attitude, and outlook on life. - Kültür bir bireyin karakterinin, davranışının ve hayata bakış açısının şekillenmesinde dinamik bir rol oynar.

I can't stand that nasty attitude of his any longer. - Onun terbiyesiz davranışlarına dayanamıyorum artık.

davranış
{i} act

Her actions disturb me. - Onun davranışları beni rahatsız ediyor.

It's hard for me to explain my actions. - Davranışlarımı açıklamak benim için zor.

davranış
{i} treatment

I'm not accustomed to such treatment. - Böyle bir davranışa alışık değilim.

davranış
deportment

She gave her reporters social deportment tips. - O muhabirlerine sosyal davranış ipuçları verdi.

davranış
{i} form

Behaviour is the highest form of preaching. - Davranış vaazın en yüksek biçimidir.

davranış
deal
davranış
{i} dealing
davranış
rudeness
davranış
geste
davranış
(Argo) stuff
tuhaf davranışlar
antics
davran
behave

Please behave honestly. - Lütfen dürüst davran.

Young people are apt to behave that way. - Genç insanlar o şekilde davranmaya eğilimlidir.

davranış
action

We judge ourselves by our intentions and others by their actions. - Kendimizi niyetimizle başkalarını ise davranışlarıyla yargılarız.

It's hard for me to explain my actions. - Davranışlarımı açıklamak benim için zor.

davranış
front
davranış
asperity
davranış
fashion
davranış
{i} way

He grumbled about the way they treated him. - Onların ona davranış tarzı hakkında söylendi.

His warm way with people had made him hugely popular. - Onun insanlara sıcak davranışı onu oldukça popüler yapmıştı.

davranış
deed

Bad thoughts lead to bad deeds. - Kötü düşünceler kötü davranışlara yol açar.

davran
snap it up
davran
comport
davranış
stroke
davranış
demeanour [Brit.]
davranış
proceeding
davranış
behaviour [Brit.]
davranış
behavioural [Brit.]
davranış
(Hukuk) action, conduct, stance
davranış
behavior; conduct, comportment, deportment; treatment (of someone)
davranış
action, deed, something done
davranış
turn
davranış
bearing
davranış
doings
davranış
demeanor
davranış
behaviour, conduct, attitude, act, manner, demeanour
davranış
behavioral
davranış
gesture, notable or expressive action
davranış
movement, action, motion
davranış
comportment
davranış
{s} behavioural
davranış
{i} demeanour
davranış
behave

Many people cannot understand the way hackers behave. - Birçok kişi bilgisayar korsanlarının davranış tavrını anlayamıyor.

He behaved in a cheap manner. - O, adi davranış sergiledi.

etnik davranışlar
ethnic attitudes
kötü davranışlar
ill breeding
psiko-motor davranışlar
psychomotor behaviour
التركية - التركية
ahval
Davranış
hareket
davranış
Davranma işi veya biçimi, tutum, davranım, muamele, hareket: "Düşünceleri, davranışları bana ters gelen biriyle bir arada oturamam elbet!"- N. Cumalı
davranış
Dıştan gözlemlenebilecek tepkilerin toplamı
davranış
Organizmanın uyaranlar karşısındaki tepkilerinin bütünü
davranış
Davranma işi veya biçimi, tutum, muamele, hareket
davranışlar
المفضلات