davranışçı

listen to the pronunciation of davranışçı
التركية - الإنجليزية
behaviorist
behaviourist
davranış
{i} behaviour

I apologize in advance for his behaviour. - Onun davranışları için şimdiden özür dilerim.

Her behaviour isn't normal for a young girl. - Onun davranışı genç bir kız için normal değil.

davranış
behavior

His appearance and behavior made me ashamed of him. - Onun görünüşü ve davranışı beni ondan utandırdı.

Tom decided to stop drinking and reform his behavior. - Tom içmeyi bırakmaya ve davranışını değiştirmeye karar verdi.

davranış
conduct

She was asked to account for her conduct. - Ona davranışı için hesap soruldu.

I am ashamed of my son's conduct. - Oğlumun davranışından utanıyorum.

davranış
manner

His manners are not those of a gentleman. - Onun davranışları bir centilmen tavrı değildir.

The clerk was dismissed on the grounds of her rude manners. - Memur kaba davranışları gerekçesiyle görevden alındı ​​.

davranış
attitude

Culture plays a dynamic role in shaping an individual's character, attitude, and outlook on life. - Kültür bir bireyin karakterinin, davranışının ve hayata bakış açısının şekillenmesinde dinamik bir rol oynar.

I can't stand that attitude of his. - Onun o davranışına dayanamam.

davranış
{i} act

That was a very kind act. - Bu çok nazik bir davranıştı.

He appears brave, but it's just an act. - O cesur görünüyor fakat o sadece bir davranış.

davranış
{i} treatment

I'm not accustomed to such treatment. - Böyle bir davranışa alışık değilim.

davranış
deportment

She gave her reporters social deportment tips. - O muhabirlerine sosyal davranış ipuçları verdi.

davranış
{i} form

Behaviour is the highest form of preaching. - Davranış vaazın en yüksek biçimidir.

davranış
deal
davranış
{i} dealing
davranış
rudeness
davranış
geste
davranış
(Argo) stuff
davranış
action

It's hard for me to explain my actions. - Davranışlarımı açıklamak benim için zor.

Her actions disturb me. - Onun davranışları beni rahatsız ediyor.

davranış
front
davranış
asperity
davranış
fashion
davranış
{i} way

He grumbled about the way they treated him. - Onların ona davranış tarzı hakkında söylendi.

His warm way with people had made him hugely popular. - Onun insanlara sıcak davranışı onu oldukça popüler yapmıştı.

davranış
deed

Bad thoughts lead to bad deeds. - Kötü düşünceler kötü davranışlara yol açar.

davranış
stroke
davranış
demeanour [Brit.]
davranış
proceeding
davranış
behaviour [Brit.]
davranış
behavioural [Brit.]
davranış
(Hukuk) action, conduct, stance
davranış
behavior; conduct, comportment, deportment; treatment (of someone)
davranış
action, deed, something done
davranış
turn
davranış
bearing
davranış
doings
davranış
demeanor
davranış
behaviour, conduct, attitude, act, manner, demeanour
davranış
behavioral
davranış
gesture, notable or expressive action
davranış
movement, action, motion
davranış
comportment
davranış
{s} behavioural
davranış
{i} demeanour
davranış
behave

There have been a lot of complaints about the way Tom behaves. - Tom'un davranış şekli ile ilgili çok sayıda şikâyetler olmuştur.

He behaved in a cheap manner. - O, adi davranış sergiledi.

التركية - التركية

تعريف davranışçı في التركية التركية القاموس.

Davranış
hareket
davranış
Davranma işi veya biçimi, tutum, davranım, muamele, hareket: "Düşünceleri, davranışları bana ters gelen biriyle bir arada oturamam elbet!"- N. Cumalı
davranış
Dıştan gözlemlenebilecek tepkilerin toplamı
davranış
Organizmanın uyaranlar karşısındaki tepkilerinin bütünü
davranış
Davranma işi veya biçimi, tutum, muamele, hareket