Tom onu yapmam için cesaretlendirdi.
- Tom dared me to do it.
Tom'u Mary'yi öpmesi için cesaretlendirdim.
- I dared Tom to kiss Mary.
Planıma hayır demeye cesaret edemedi.
- He dared not say no to my plan.
O, şöhrete kavuşmaya cesaret edemiyor.
- He doesn't dare to reach for fame.
O cesur şeyler söylüyor.
- He says daring things.
Hayat ya cesur bir macera ya da hiçbir şeydir.
- Life is either a daring adventure or nothing.
The cocky rascal kept accepting his mates' crazy dares.