Odada bir baskı hissi vardı; Hiç kimse krala kararının ne kadar aptalca olduğunu söylemeye cesaret etmedi.
- There was a feeling of constraint in the room; no one dared to tell the king how foolish his decision was.
Onunla konuşmaya asla cesaret etmedim.
- I have never dared to speak to her.
Tom onu yapmam için cesaretlendirdi.
- Tom dared me to do it.
Tom'u Mary'yi öpmesi için cesaretlendirdim.
- I dared Tom to kiss Mary.
O, şöhrete kavuşmaya cesaret edemiyor.
- He doesn't dare to reach for fame.
Planıma hayır demeye cesaret edemedi.
- He dared not say no to my plan.
... we have messengers from heavens in the sky?" Well, one man dared to penetrate the secrets ...