dağıtarak

listen to the pronunciation of dağıtarak
التركية - الإنجليزية
distributively
{a} with or by distribution, singly
By distribution; singly; not collectively; in a distributive manner
as individuals or as separate units (not collectively); "taken distributively, their rights are imperceptible
in a distributive manner; "marine vertebrates have their weight supported distributively by the water" as individuals or as separate units (not collectively); "taken distributively, their rights are imperceptible
In a distributive manner
in a distributive way
in a distributive manner; "marine vertebrates have their weight supported distributively by the water"
dağıt
disrupt
dağıt
{f} distributed

He distributed his land among his sons. - O, arazisini oğulları arasında dağıttı.

The document was distributed to all department heads. - Belge tüm bölüm başkanlarına dağıtıldı.

dağıt
distribute

The teacher distributed the question papers. - Öğretmen sınav kağıtlarını dağıttı.

He distributed his land among his sons. - O, arazisini oğulları arasında dağıttı.

dağıt
(Bilgisayar) deal

Tom dealt five cards to each player. - Tom her oyuncuya beş kart dağıttı.

Tom is dealing drugs. - Tom ilaçları dağıtıyor.

dağıt
{f} strewn
dağıt
distract

Don't let Tom distract you. - Tom'un dikkatini dağıtmasına izin verme.

The noise distracted him from studying. - Gürültü o çalışırken dikkatini dağıttı.

dağıt
{f} dissipated
dağıt
dispel

Dear Brothers and Sisters, Jesus Christ is risen! Love has triumphed over hatred, life has conquered death, light has dispelled the darkness! - Sevgili kardeşlerim, Hazreti İsa yükseldi! Sevgi nefret üzerinde zafer kazandı, hayat ölümü ele geçirdi, ışık karanlığı dağıttı.

dağıt
{f} scattered

The sudden noise scattered the birds. - Ani ses kuşları dağıttı.

Sami scattered Layla's body parts around the city. - Sami, Leyla'nın ceset parçalarını şehir çevresine dağıttı.

dağıt
{f} dispensed

The Red Cross dispensed food and medical supplies to the victims. - Kızıl Haç kurbanlara yiyecek ve tıbbi malzemeler dağıttı.

dağıt
give out
dağıt
given out
dağıt
{f} distracted

While she distracted Tom, her boyfriend stole his wallet. - O, Tom'un dikkatini dağıtırken onun erkek arkadaşı onun cüzdanını çaldı.

The noise distracted him from studying. - Gürültü o çalışırken dikkatini dağıttı.

dağıt
{f} scatter

The sudden noise scattered the birds. - Ani ses kuşları dağıttı.

Sami scattered Layla's body parts around the city. - Sami, Leyla'nın ceset parçalarını şehir çevresine dağıttı.

dağıt
hand out

I didn't hand out anything. - Herhangi bir şey dağıtmadım.

The rescue workers are going to hand out supplies to the victims of the earthquake. - Kurtarma ekipleri depremin kurbanlarına malzeme dağıtacak.

dağıt
gave out
dağıt
disband
dağıt
despatch
dağıt
portion out
dağıt
strew
dağıt
dispense

The Red Cross dispensed food and medical supplies to the victims. - Kızıl Haç kurbanlara yiyecek ve tıbbi malzemeler dağıttı.

I guess I've reached the age where I have to dispense advice to my underlings. - Sanırım astlarıma öğüt dağıtmak zorunda olduğum yaşa ulaştım.

dağıt
disperse

The police dispersed the crowd. - Polisler kalabalığı dağıttı.

dağıt
{f} strewed
dağıt
dish out
dağıt
{f} dispatch
dağıt
dissipate
dağıt
decentralize
dağıt
disheveled
dağıt
portionout
dağıt
givenout
dağıt
dispersed

The police dispersed the crowd. - Polisler kalabalığı dağıttı.

dağıt
disincorporate
dağıt
gaveout
dağıt
giveout
dağıt
dishout
dağıt
clutter
düşüncelerini dağıtarak rahatlamak
disburden one's mind
التركية - التركية
döke saça
DAĞIT
(Osmanlı Dönemi) Emin
DAĞIT
(Osmanlı Dönemi) Nâzır, bakan
DAĞIT
(Osmanlı Dönemi) Şiddet veren
DAĞIT
(Osmanlı Dönemi) Üzüm toplamada kullanılan âlet
dağıtarak
المفضلات