The river meanders across the plain.
- Nehir düzlükte menderesler çiziyor.
Mary smoothed her hair.
- Mary saçını düzeltti.
Mary smoothed down her skirt.
- Meryem eteğini düzeltti.
I'm just a plain old office worker.
- Ben sadece düz eski bir ofis çalışanıyım.
I'm just a plain office worker.
- Ben sadece düz bir ofis çalışanıyım.
Lidia has blonde straight hair.
- Lidia'nın sarı düz saçları var.
Also Felicja has blonde straight hair.
- Ayrıca Felicja'nın da sarı düz saçları var.
He gave me a flat answer.
- O bana düz bir cevap verdi.
She got a flat tire on her way home.
- O eve giderken düz bir lastik aldı.
Tom has been calling me regularly every evening.
- Tom her akşam düzenli olarak beni arıyor.
I corrected even the smallest details.
- Ben en küçük ayrıntıları bile düzelttim.
Washing your hands regularly is a good way to prevent catching some diseases.
- Ellerinizi düzenli olarak yıkama bazı hastalıklara yakalanmayı önlemek için iyi bir yoldur.
There is no regular boat service to the island.
- Adaya düzenli bir tekne servisi yoktur.
Rightists often dislike regulatory legislation.
- Sağcılar çoğunlukla düzenleyici mevzuatı sevmezler.
I can't think straight right now.
- Şu anda düzgün düşünemiyorum.
I agree on an emotional level, but on the pragmatic level I disagree.
- Duygusal bir düzeyde katılıyorum ama pragmatik düzeyde katılmıyorum.
Corporate bankruptcies continued at a high level last month.
- Şirket iflasları geçen ay yüksek bir düzeyde devam etti.
Go straight on, and you will find the store.
- Düz gidin ve mağazayı bulacaksınız.
The sum of the angles of a triangle on a spherical plane is more than 180 degrees.
- Küresel bir düzlemde bir üçgenin açılarının toplamı 180'den dereceden daha fazladır.
We were arguing on different planes to the last.
- Biz farklı düzlemler üzerinde tartışıyorduk.
The toilet doesn't flush properly.
- Tuvaletin sifonu düzgün çalışmıyor.
Form a straight line!
- Düz bir sıra oluşturun.
Where are the plates arranged?
- Plakalar nerede düzenlenmiş?
He set the table with cups, saucers, plates and chargers.
- O, masayı fincanlarla, çay bardağı tabaklarıyla, tabaklarla ve büyük düz tabaklarla donattı.