The opening statement went smoothly.
- Açılış konuşması düzgünce gitti.
Mary smoothed her hair.
- Mary saçını düzeltti.
Ms. Yamada translated the fascinating fairy tale into plain Japanese.
- Bayan Yamada büyüleyici Japon masalını düz Japoncaya çevirdi.
I'm just a plain old office worker.
- Ben sadece düz eski bir ofis çalışanıyım.
Lidia has blonde straight hair.
- Lidia'nın sarı düz saçları var.
I want to go straight.
- Ben düz gitmek istiyorum.
The earth is round, not flat.
- Dünya yuvarlaktır, düz değil.
He gave me a flat answer.
- O bana düz bir cevap verdi.
Tom organized the event.
- Tom etkinliği düzenledi.
It is rather sad to see people who can't even use their mother tongue correctly.
- Kendi anadilini bile doğru düzgün kullanamayan insanları görmek çok üzücü.
There is no regular boat service to the island.
- Adaya düzenli bir tekne servisi yoktur.
Sixty percent of Japanese adult males drink alcoholic beverages on a regular basis.
- Yetişkin Japon erkeklerinin yüzde altmışı düzenli olarak alkollü içecekler içerler.
I can't think straight right now.
- Şu anda düzgün düşünemiyorum.
Cheer up! Everything will soon be all right.
- Neşelen! Her şey yakında düzene girecek.
I agree on an emotional level, but on the pragmatic level I disagree.
- Duygusal bir düzeyde katılıyorum ama pragmatik düzeyde katılmıyorum.
Her acting is on the level of a professional.
- Onun oyunculuğu profesyonel düzeydedir.
Go straight on, and you will find the store.
- Düz gidin ve mağazayı bulacaksınız.
We were arguing on different planes to the last.
- Biz farklı düzlemler üzerinde tartışıyorduk.
She lives on another plane of existence.
- O, başka bir varlık düzleminde yaşıyor.
The toilet doesn't flush properly.
- Tuvaletin sifonu düzgün çalışmıyor.
Form a straight line!
- Düz bir sıra oluşturun.
Where are the plates arranged?
- Plakalar nerede düzenlenmiş?
He set the table with cups, saucers, plates and chargers.
- O, masayı fincanlarla, çay bardağı tabaklarıyla, tabaklarla ve büyük düz tabaklarla donattı.