düzülme

listen to the pronunciation of düzülme
التركية - الإنجليزية

تعريف düzülme في التركية الإنجليزية القاموس.

düz
smooth

If all goes smoothly, I can make two or three pieces a day. - Her şey düzgünce giderse günde iki ya da üç parça yapabilirim.

The opening statement went smoothly. - Açılış konuşması düzgünce gitti.

düz
plain

I'm just a plain office worker. - Ben sadece düz bir ofis çalışanıyım.

I'm just a plain old office worker. - Ben sadece düz eski bir ofis çalışanıyım.

düz
straight

I want to go straight. - Ben düz gitmek istiyorum.

Lidia has blonde straight hair. - Lidia'nın sarı düz saçları var.

düz
flat

She got a flat tire on her way home. - O eve giderken düz bir lastik aldı.

The earth is round, not flat. - Dünya yuvarlaktır, düz değil.

düz
{s} even

It is rather sad to see people who can't even use their mother tongue correctly. - Kendi anadilini bile doğru düzgün kullanamayan insanları görmek çok üzücü.

I corrected even the smallest details. - Ben en küçük ayrıntıları bile düzelttim.

düz
erect
düz
in plane
düz
(Tıp) planum
düz
glacé
düz
offset
düz
(Dilbilim) unrounded
düz
nonstriated
düz
clear-cut
düz
marble
düz
upright
düz
(Bilgisayar) solid
düz
(Tekstil) glace
düz
limit
düz
(Bilgisayar) regular

Washing your hands regularly is a good way to prevent catching some diseases. - Ellerinizi düzenli olarak yıkama bazı hastalıklara yakalanmayı önlemek için iyi bir yoldur.

Does the error occur regularly or sporadically? Is the error reproducible? - Hata düzenli olarak mı yoksa ara sıra mı meydana geliyor? Hata yeniden üretilebilir mi?

düz
(Otomotiv) flat base
düzülmek
arranged
düz
flattened
düz
right

Cheer up! Everything will soon be all right. - Neşelen! Her şey yakında düzene girecek.

You must put these mistakes right. - Bu hataları düzeltmelisin.

düz
glabrous
düz
horizontal
düz
level

Her acting is on the level of a professional. - Onun oyunculuğu profesyonel düzeydedir.

I agree on an emotional level, but on the pragmatic level I disagree. - Duygusal bir düzeyde katılıyorum ama pragmatik düzeyde katılmıyorum.

düz
direct
düz
levigate
düz
the plain
düz
straight through
düz
flat of
düz
straight on

Go straight on, and you will find the store. - Düz gidin ve mağazayı bulacaksınız.

düzülmek
even be
düz
flatwise
düz
slick
düz
flatways
düz
a grape raki
düz
unflavoured Turkish rakı duziko
düz
plane

We were arguing on different planes to the last. - Biz farklı düzlemler üzerinde tartışıyorduk.

Geometry is based on points, lines and planes. - Geometri noktalar, çizgiler ve düzlemlere dayalıdır.

düz
flush

The toilet doesn't flush properly. - Tuvaletin sifonu düzgün çalışmıyor.

düz
platy
düz
form

Form a straight line! - Düz bir sıra oluşturun.

düz
rectus
düz
lank
düz
plat

Where are the plates arranged? - Plakalar nerede düzenlenmiş?

He set the table with cups, saucers, plates and chargers. - O, masayı fincanlarla, çay bardağı tabaklarıyla, tabaklarla ve büyük düz tabaklarla donattı.

düz
forehand
düz
running
düzülmek
to be arranged
düzülmek
to begin, set about, set to, embark upon
düzülmek
to be made up, be faked, be forged
التركية - التركية
Düzülmek işi veya durumu
düz
Kıvırcık veya dalgalı olmayan (saç)
Düz
yeksan
Düz
(Osmanlı Dönemi) MASUG
Düz
(Osmanlı Dönemi) MÜMLES
düz
Yalın, sade, süssüz
düz
Engebesiz olan yer, düzlük, ova: "Kardaş gitmem Diyarbakır düzüne / Kızlar peri olsa bakmam yüzüne."- Halk türküsü. İçinde anason, sakız gibi kokulu maddeler olmayan üzüm rakısı, düziko
düz
Yayvan, altı derin olmayan
düz
İçinde anason, sakız gibi kokulu maddeler olmayan üzüm rakısı, düziko
düz
Yatay durumda olan, eğik ve dik olmayan
düz
içinde anason, sakız gibi kokulu maddeler olmayan üzüm rakısı
düz
üzüm rakısı
düz
Yalın, sade, süssüz. Çizgisiz, desensiz ve tek renkli
düz
Çizgisiz, desensiz ve tek renkli
düz
Kısa ökçeli, ökçesiz (ayakkabı)
düz
Yüzeyinde girinti çıkıntı olmayan, müstevi
düz
içinde sakız, anason gibi kokulu maddeler bulunmayan üzüm
düz
Engebesiz olan yer, düzlük, ova
düz
Kır, ova
düz
Kıvrımlı olmayan, doğru
düzülmek
Düzme işine konu olmak veya düzme işi yapılmak
düzülmek
Düzme işine konu olmak veya düzme işi yapılmak: "O araba önde, öteki arabalar arkada, süvariler ve yayalar yola düzüldüler."- S. F. Abasıyanık
düzülme
المفضلات