تعريف düşkünlük في التركية الإنجليزية القاموس.
- addiction
- fondness
- addiction, fondness, devotion; decay, being broken down; poverty, adversity
- excessive fondness for; excessive addiction to
- keenness
- affection
- mania
- fanaticism
- partiality
- dotage
- poverty
- devotion
- fixation
- decay
- (Pisikoloji, Ruhbilim) excessive addiction
- rage
- taste
- (Pisikoloji, Ruhbilim) excessive fondness
- keen
- adversity
- being broken down
- craze
- attachment
- liking
- decrepitude
- passion
- fond
- indulging
- crush
- habit
- indulgence
Excessive indulgence spoiled the child.
- Aşırı düşkünlük çocuğu şımarttı.
- depression
- ebb
- düşkün
- fond
He is fond of playing tennis.
- O, tenis oynamaya düşkün.
She is very fond of flowers.
- Çiçeklere çok düşkündür.
- düşkün olma, düşkünlük
- being addicted to the downside
- düşkün
- {s} keen
I'm not particularly keen on this kind of music.
- Bu tür müziğe özellikle düşkün değilim.
That young man is very keen on cycling.
- Şu genç adam bisiklete binmeye çok düşkün.
- düşkün
- keen on
That young man is very keen on cycling.
- Şu genç adam bisiklete binmeye çok düşkün.
He seemed to be very keen on music.
- O, müziğe çok düşkün gibi görünüyordu.
- düşkün
- inveterate
- düşkün
- buff
- düşkün
- jealous
- düşkün
- indulgent
- düşkün
- crazy
Tom's crazy about sweets.
- Tom tatlılara düşkündür.
- düşkün
- crank
- düşkün
- broken down
- düşkün
- needy
- düşkün
- bound
- düşkün
- fallen
- düşkün
- {s} addicted
Tom is addicted to chocolate cookies.
- Tom çikolatalı kurabiyelere düşkündür.
Sami was so addicted to that.
- Sami ona çok düşkündü.
- düşkün
- partial
Ann is partial to chocolate.
- Ann çilolataya düşkün.
That teacher tends to be partial to female students.
- Şu öğretmen kız öğrencilere düşkün olma eğilimindedir.
- düşkün
- freak
- düşkün
- doting
- düşkün
- droopy
- düşkün
- nut
- düşkün
- mad
- düşkün
- votary
- düşkün
- given
- düşkün
- hospices
- bedensel zevklere düşkünlük
- sensuality
- düşkün
- affected
- düşkün
- poor
- düşkün
- worn-out, washed-out in appearance (because of illness or anxiety)
- düşkün
- decayed
- düşkün
- fallen on hard times
- düşkün
- sharp-set
- düşkün
- addicted, devoted, doting, fond of, enamoured (of/with sth), inveterate; broken down, decayed; poor, needy; devotee, addict, buff
- düşkün
- almsman
- düşkün
- excessively devoted to, excessively fond of
- düşkün
- addicted to, having a passion for
- düşkün
- given to
- düşkün
- down at heels
- düşkün
- immoral, unchaste, fallen (woman)
- düşkün
- devotee
- düşkün
- who has seen better days, down-and-out
- düşkün
- addict
Sami was addicted to social media.
- Sami sosyal medyaya düşkündü.
Sami was so addicted to that.
- Sami ona çok düşkündü.
- düşkün
- jealous of
- düşkün
- devoted
- düşkün
- sharp set
- içkiye düşkünlük
- intemperance
- karısına aşırı düşkünlük
- uxoriousness
- nefsine düşkünlük
- sensuality
- paraya düşkünlük
- the worship of wealth
- paraya düşkünlük
- itching palm
- rahatına düşkünlük
- self indulgence
- sekse aşırı düşkünlük
- satyriasis
- tatlıya düşkünlük
- sweet tooth
- zevk ve eğlenceye düşkünlük
- debauch
- zevk ve sefaya düşkünlük
- epicurism