Bizimle gelmek ister misiniz?
- Do you want to come with us?
O,yakında geri gelmek için bana söz verdi.
- He gave me a promise to come back soon.
Hadi, arkadaşlar, bu artık komik değil.
- Come on, guys. This is not funny anymore.
Hadi ama, içkiler benden.
- Come on, drinks are on me.
Sadece hoşça kal demeye gelmek istedim.
- I just wanted to come say goodbye.
Sakın bir daha buraya geleyim deme!
- Don't you dare come here again!
Bilim yaş ile otomatik olarak gelmez.
- Wisdom does not automatically come with age.
Bizimle gelmek ister misiniz?
- Do you want to come with us?
Biz silah azaltma konusunda onlarla anlaşmak istiyoruz.
- We hope to come to an accord with them about arms reduction.
Onun yeni romanı önümüzdeki ay çıkacak.
- Her new novel will come out next month.
Lütfen önümüzdeki Cuma gel.
- Please come next Friday.
Bu günlerde iş edinmek zor.
- Jobs are hard to come by these days.
İşsiz pek çok kişi ile işleri edinmek zordur.
- Jobs are hard to come by with so many people out of work.
İçeri girmek ister misin?
- Do you want to come in?
Bir içki için girmek ister miydiniz?
- Would you like to come in for a drink?
Bu kadar uzağa geldik, bu yüzden şimdi duramayız. Kötü yola düşmek istemiyorum.
- We've come this far, so we can't stop now. I don't want to backslide.
Akşam yemeği için uğramak ister misin?
- Would you like to come over for dinner?
Uğramak zorunda olmadığını sana söyledim.
- I told you you didn't have to come over.
Tüm güzel şeyler bitmek zorundadır.
- All good things must come to an end.
İçeri gelin. Başlamak üzereyiz.
- Come on in. We're just about to get started.
O gelmese bile, biz başlamak zorunda kalacağız.
- Even if he doesn't come, we'll have to begin.
Kim gelirse gelsin, evden uzakta olduğumu söyle.
- Whoever comes, say I am away from home.
Kim gelirse gelsin, içeri girdirmeyeceğim.
- Whoever comes, I won't let him in.
Tom bugün bizimle olmak için Boston'dan bütün yolu katetti.
- Tom has come all the way from Boston to be with us today.
Tom'un hâlâ gelmeyi planladığından emin olmak zorundaydım.
- I had to make sure Tom was still planning to come.
Kısa sürede geri dönmek şartıyla dışarı çıkabilirsin.
- You may go out only if you come back soon.
Tom geldiği yoldan geri dönmek zorunda kaldı.
- Tom had to go back the way he'd come.
Belki bana geri döneceksin?
- Maybe you'll come back to me?
Belki Jane gelecektir.
- Maybe Jane will come.
Lütfen mümkün olduğunca çabuk eve gel.
- Please come home as quickly as possible.
Kötü haber çabuk yayılır.
- Ill news comes apace.
Leave it to settle for about three months and, come Christmas time, you'll have a delicious concoctions to offer your guests.
The guests came at eight o'clock.
She’ll be coming ’round the mountain when she comes.
He came after a few minutes.
The pain in his leg comes and goes.
He came to SF literature a confirmed technophile, and nothing made him happier than to read a manuscript thick with imaginary gizmos and whatzits.
If we count three before the come of thee, thwacked thou art, and must go to the women.”.
He was a dream come true.
Winter comes after autumn.
His test scores came close to perfect.
I want you to find out if Tom is planning on coming here by himself.
- I want you to find out if Tom is planning to come here by himself.
I don't know when he's coming.
- I don't know when he will come.