Kralın kızını kazanmalıyım! diye bağırdı ikisi de.
- I shall win the king's daughter! they both cried.
Pierrette İmdat, imdat! diye bağırdı Ben katlediliyorum!
- Help! Help! cried Pierrette, I'm being murdered!
Kız ağlamaktan başka bir şey yapmıyor.
- The girl did nothing but cry.
O, ağlamaktan başka bir şey yapmaz.
- She does nothing but cry.
Bebek ağlamayı kesti.
- The baby stopped crying.
Kız ağlamaktan başka bir şey yapmıyor.
- The girl did nothing but cry.
Aniden bir feryat duydum.
- All at once, I heard a cry.
Adam büyük bir çığlık attı.
- The man gave a big cry.
Kalabalıktan bir çığlık yükseldi.
- A cry arose from the crowd.
Bağırmak zorunda değilsin. Seni duyabiliyorum.
- You don't have to cry out. I can hear you.
Yardım için bağırmanın faydası yok. Hiç kimse seni duymayacak.
- There is no use crying for help. No one will hear you.
Bebek ağlamayı kesti.
- The baby stopped crying.
O, yüksek bir sesle ağlamaya başladı.
- She began to cry in a loud voice.
Tom yine kurda haykırıyordu.
- Tom is just crying wolf again.
Tom yüksek sesle ağlamaya başladı.
- Tom began to cry loudly.
Yardım için yüksek sesle bağırdı.
- He gave a loud cry for help.
Bağırmak zorunda değilsin. Seni duyabiliyorum.
- You don't have to cry out. I can hear you.
Yüksek sesle bağırmak için bir dürtü hissettim.
- I felt an impulse to cry out loud.
O, binaya girdiğinde, ani bir çığlık sesiyle korkutuldu.
- When he entered the building, he was frightened by a sudden cry.
Yüksek sesle ağlamaktan kendimi alamadım.
- I could not stop myself from crying aloud.
a battle cry.
That sad movie always makes me cry.
After we broke up, I retreated to my room for a good cry.
... my dad and I cried. ...