Alman futbol takımı ikna edici bir şekilde Brezilya'yı yendi.
- The German soccer team beat Brazil convincingly.
Avukat müvekkili adına ikna edici bir şekilde konuştu.
- The lawyer spoke convincingly on behalf of his client.
Alman futbol takımı ikna edici bir şekilde Brezilya'yı yendi.
- The German soccer team beat Brazil convincingly.
Bu çok ikna edici görünmüyor.
- That doesn't sound very convincing.
O oldukça inandırıcı.
- It's pretty convincing.
Tom'un açıklaması inandırıcı geldi.
- Tom's explanation sounded convincing.
Tom'u bizimle gelmesi için ikna etmek gerçekte imkansız olurdu.
- It would be virtually impossible to convince Tom to come along with us.
John'u ikna etmek zordur.
- It is hard to convince John.
Kanıt bizi onun masumluğuna ikna etti.
- The evidence convinced us of his innocence.
O, Tom'la evlenmemesi için kızını ikna etti.
- He convinced his daughter to not marry Tom.
Avukat müvekkili adına ikna edici bir şekilde konuştu.
- The lawyer spoke convincingly on behalf of his client.
Tom'u yardım etmeye ikna etme sorunum vardı.
- I had trouble convincing Tom to help.
Tom'un açıklaması inandırıcı geldi.
- Tom's explanation sounded convincing.
Çok inandırıcı görünmüyor.
- It doesn't look too convincing.
Tom'u gitmemeye ikna etme sorunum vardı.
- I had trouble convincing Tom not to leave.
Tom'u gelmeye ikna etme sorunum vardı.
- I had trouble convincing Tom to come.