Onlar sık sık kendileriyle çelişiyorlar.
- They contradict themselves constantly.
Lütfen sık sık sözümü kesmekten kaçınır mısınız!
- Could you please refrain from interrupting me constantly!
Daima kendi kendime lakırdı ederim.
- I constantly talk to myself.
O, sürekli mektuplar yazıyor.
- She is constantly writing letters.
Sally saç stilini sürekli değiştiriyordu.
- Sally was constantly changing her hairstyle.
O, benden sürekli olarak ödünç para alıyordu.
- He was constantly borrowing money from me.
Sürekli olarak isimleri unutuyorum.
- I am constantly forgetting names.
Kapalı bir sistem içerisinde bulunan enerjilerin toplamı sabit kalır.
- In a closed system the sum of the contained energies remains constant.
Birçok astronom çeşitli farklı teknikler kullanarak Hubble sabitini ölçmek için çok çalışıyor.
- Many astronomers are working hard to measure the Hubble constant using a variety of different techniques.
Bu daimi bir sorundur.
- This is a constant problem.
Evi terk ettiğinden beri hayat onun için daimi bir mücadele haline geldi.
- Life seems to have been a constant struggle for her ever since she left home.
Karısı ona sürekli dırdır ediyor.
- His wife nags him constantly.
Onun sürekli şikâyet konuşması beni sinirlendirdi.
- Her constant complaining speech irritated me.
Konstantinopolis'in fethi, Orta Çağ'ın sonunu işaret eder.
- The conquest of Constantinople marks the end of the Middle Ages.
Konstantinopolis 1453'te Osmanlı Türklerinin eline düştü.
- Constantinople fell to the hands of the Ottoman Turks in 1453.
Değişim değişmeyen tek şeydir.
- Change is the only constant.
Agrippa and the rest of his weeping friends earnestly besought him not to offer violence unto himself, ‘with a settled resolution he desired again they would approve of his good intent, and not seek to dehort him from it’; and so constantly died.
I find that I am constantly reminding you to feed your pets.
... great pains as a society to constantly reinforce that idea, ...
... And they're constantly climbing people's ladders to be ...