completely.

listen to the pronunciation of completely.
الإنجليزية - التركية
tamamen

Tamamen işine dalmıştı. - He was completely absorbed in his work.

Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır. - Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.

büsbütün
tamamiyle
all
{i} hepsi

Onların hepsi lezzetliydi! - All of it was delicious!

Kılıç çekenlerin hepsi kılıçla ölecek. - All they that take the sword shall perish with the sword.

all
{i} her şey

Parlayan her şey altın değildir. - All that glitters is not gold.

Aşkta ve savaşta her şey adildir. - All's fair in love and war.

completely
eksiksiz

Prosedür doğru ve eksiksiz yürütülmelidir. - The procedure must be executed correctly and completely.

completely
tam olarak

Bunun için tam olarak hazır değilim. - I'm not completely prepared for this.

O onun niçin kızdığını tam olarak anlamadı. - He completely failed to understand why she got angry.

completely
tümüyle

Bir insan başka bir insanı tümüyle anlamayabilir. - A person cannot understand another person completely.

completely
komple
completely
tamamı tamamına
completely
eksiksiz bir biçimde
all
bütün

Eğer yarın yağmur yağarsa, bütün gün evde kalacağım. - If it rains tomorrow, I will stay at home all day.

Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir. Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanırlar. - Motherhood and childhood are entitled to special care and assistance. All children, whether born in or out of wedlock, shall enjoy the same social protection.

all
her iki taraf
all
tamamen

Tepe tamamen karla kaplıydı. - The hill was all covered with snow.

Bütün gün boyunca çiftlikte çalıştığı için, o tamamen yorgundu. - Having worked on the farm all day long, he was completely tired out.

all
her biri

Ben dünyadaki tüm kuşların efendisiyim ve sadece düdüğüme üflemek zorundayım ve her biri bana gelecektir. - I am master of all the birds in the world, and have only to blow my whistle and every one will come to me.

Her biri için bir dizüstü bilgisayar yerine bütün konularım için üç halkalı klasör kullanırım. - I use a three-ring binder for all my subjects instead of a notebook for each one.

completely
tam anlamıyla

Tamamen ve tam anlamıyla sana âşığım. - I'm totally and completely in love with you.

completely
bütünüyle

O bütünüyle yanlış değil. - That's not completely wrong.

Bu bütünüyle benim hatam. - This is completely my fault.

completely
eksiksiz olarak
completely
iyiden iyiye
completely
noksansız
completely
hepten
completely
enine boyuna
completely
tam

Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır. - Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.

Onun sözleri tamamen anlamsızdı. - Her words were completely meaningless.

completely
toptan
completely
adamakıllı
completely
düpedüz

Biz düpedüz gafil avlandık. - We were completely taken by surprise.

completely
tümden
completely
iyice
completely
bütün bütün
completely
tamamıyla

Asal sayılar hayata benzerler, onlar tamamıyla mantıklıdır ama bütün zamanınızı bu konuyu düşünerek harcasanız dahi belirli bir kural bulmak imkansızdır. - Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.

Amcam hastalığından tamamıyla kurtuldu. - My uncle has completely recovered from his illness.

completely
külliyen
completely
bütün olarak
all
all fours dört ayak
all
all his life butun ömrünce
all
{s} özbeöz

O özbeöz Amerikalı bir adamla evlenmek istedi. - She wanted to marry an all-American man.

all
{s} her

Bill her zaman dürüsttür. - Bill is honest all the time.

Orada herhangi bir şey görebiliyor musun? - Can you see anything at all there?

all
tümü, tümünü
all
{s} tüm

Buradaki tüm ağaçları kesecek misin? - Are you going to cut down all the trees here?

Ben uyandığımda, diğer tüm yolcular inmişti. - When I woke up, all other passengers had gotten off.

all
alayı
all
tümü

Futbol takımımız kasabadaki diğer takımların tümünü yendi. - Our soccer team beat all the other teams in the town.

Üzgünüm, mantıların tümü bitti. - I'm sorry, we're all out of manti.

all
büsbütün

Tom büsbütün o kadar kötü olamaz. - Tom can't be all that bad.

all
all night bütün gece
all
diğe

Tüm İngilizce sözcüklerin %80'i diğer dillerden gelmiştir. - 80% of all English words come from other languages.

Ben senin yaşındayken, Virgil ve diğerlerinin hepsini ezbere bilirdim. - When I was your age, I knew Virgil and all the others by heart.

all
{s} bütün, tüm; hepsi: All roses have thorns. Bütün güller dikenlidir. He worked all day. Bütün gün çalıştı
completely
tümü ile/üyle
completely
tüm

Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır. - Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.

Bir insan başka bir insanı tümüyle anlamayabilir. - A person cannot understand another person completely.

الإنجليزية - الإنجليزية
stoop and roop
through

Leave the yarn in the dye overnight so the color soaks through.

out-

outfit.

wide

He was wide awake.

To the fullest extent or degree; totally

He is completely mad.

wholly
{a} fully, perfectly, entirely, wholly
flat
all

Tom ignored all of Mary's warnings. - Tom disregarded Mary's advice completely.

totally, entirely
In a complete manner; fully; totally; utterly
so as to be complete; with everything necessary; "he had filled out the form completely"; "the apartment was completely furnished"
In a complete manner; fully
to the greatest degree possible = totally
so as to be complete; with everything necessary; "he had filled out the form completely"; "the apartment was completely furnished
to a complete degree or to the full or entire extent (`whole' is often used informally for `wholly'); "he was wholly convinced"; "entirely satisfied with the meal"; "it was completely different from what we expected"; "was completely at fault"; "a totally new situation"; "the directions were all wrong"; "it was not altogether her fault"; "an altogether new approach"; "a whole new idea"
out and out
from start to finish
stone
totally

You people are totally insane. - You people are completely insane.

We were totally exhausted from the five-hour trip. - We were completely exhausted from the five-hour trip.

completely.

    الواصلة

    com·plete·ly

    فيديوهات

    ... I mean these are three completely different spaces. ...
    ... what you compare something to completely determines the human perception a value ...
المفضلات