Karının seçimlerine hiç gülme, çünkü sonuçta sen de onlardan birisin.
- Don't ever laugh at your wife's choices, because after all you're one of them.
Tom kendi seçimlerini yapıyor.
- Tom makes his own choices.
Tom'un bu bu meselede bir tercihi yok.
- Tom has no choice in this matter.
Bir tercihi olsa Tom'un nerede olacağını biliyorum.
- I know where Tom would be if he had any choice.
Seçeneklerinin olmadığını anladılar.
- They saw they had no choice.
Onun planını kabul etmekten başka seçenek yoktur.
- There is no choice but to agree to his plan.
Hiç kimse seçime karşı çıkmadı.
- No one opposed the choice.
Hayatta zorluk seçimdir.
- The difficulty in life is the choice.
Tom'a hiçbir alternatif sunmadım.
- I gave Tom no choice.
Sanırım alternatifimiz yok.
- I suppose we have no choice.
Tom'un onun istediğini Mary'ye vermekten başka çaresi yoktu.
- Tom had no choice but to give Mary what she asked for.
Maalesef, keskin bir tampon bölgeden başka çaremiz yok.
- Unfortunately, we have no choices but a certain buffer zone
Bana bu konuda seçme hakkı bırakmıyorsun.
- You leave me no choice in the matter.
Sana bir seçme hakkı veriyoruz.
- We're giving you a choice.
Bana bu konuda seçme hakkı bırakmıyorsun.
- You leave me no choice in the matter.
İsimleri rastgele seçmekten başka seçeneği yoktu.
- He had no other choice but to choose the names randomly.
O mükemmel bir seçim.
- That's an excellent choice.
... but the point I want to make is, we have choices about the future of cities and many things ...
... Or think about other choices that are very popular on ...