تعريف charges في الإنجليزية التركية القاموس.
- (Kanun) mükellefiyetler
- suçlamalar
DNA testi onu tüm suçlamalardan kurtardı.
- The DNA test cleared him of all charges.
Tüm suçlamalarla ilgili temizlendin.
- You've been cleared of all charges.
- ücretlendirme
- görevler
- (Ticaret) giderler
Giderleri ayrıntılarıyla yazmanızı istiyorum.
- I'd like you to itemize the charges.
- expense
- {i} gider
Tom'un sağlık giderlerini karşılamak için arabasını satmak zorunda kaldığından şüpheliyim.
- I doubt that Tom had to sell his car in order to raise money for medical expenses.
Ben faturayı gider hesabımdan ödedim.
- I paid the bill out of my expense account.
- charge
- yük
Bir kaptan, gemisinden ve ekibinden yükümlüdür.
- A captain is in charge of his ship and its crew.
Bu şirkette çalışan kadınlardan yükümlü olacaksın.
- You'll be in charge of the women working in this factory.
- charge
- suçlamak
Yeterli delil olmadan, Dan'ı cinayetle suçlamak zordu.
- Without sufficient evidence, it was difficult to charge Dan with murder.
- expense
- masraf
Tüm masraflar sponsora düşecektir.
- All the expenses will fall on the sponsor.
Masraf umrumda değil.
- I don't care about the expense.
- charge
- ücret
Bana ücretsiz bir numune gönderir misiniz?
- Would you be willing to send me a sample free of charge?
Bu otelde ücretler nedir?
- What are the charges in this hotel?
- expense
- harcama
Umarım bu harcama raporu tüm ilişkili iş masraflarını içerir,çünkü bundan bir sent daha fazlasını ödemeyeceğim.
- I hope this expense report contains all the relevant business expenses because I'm not paying a cent more after this.
Bu ay harcamalarımı kısmam gerekiyor.
- I have to reduce my expenses this month.
- charge
- {f} şarj etmek
Arabamın bataryasını şarj etmek zorundayım.
- I have to charge the battery of my car.
Cep telefonumu şarj etmek zorundayım.
- I have to charge my mobile phone.
- charge
- vazifelendirmek
- charge
- görevlendirmek
- charge
- {i} suçlama
Suçlama doğru değildi.
- The charge was not true.
Ben tüm bu suçlamaları reddediyorum.
- I deny all those charges.
- charge
- şarj
Arabamın bataryasını şarj etmek zorundayım.
- I have to charge the battery of my car.
Telefonumu şarj etmem gerekiyor.
- I need to charge my mobile.
- charge
- taarruz
- charges forward
- malın tesliminde ödemeli
- charges of
- Masraflar
- charges with
- ücretleri ile
- charges prepaid
- (Ticaret) önceden ödenen masraflar
- charge
- {i} yükleme
- charge
- {f} kredi kartından almak
- charge
- sorumluluk
- charge
- doldurmak
- charge
- {f} sorumlu tutmak
- charge
- {f} ödetmek
- charge
- {i} hücum
Polonyalı süvari birlikleri Alman tanklarına karşı cesurca hücum etti.
- The Polish cavalry troops charged bravely towards the German tanks.
- charge
- {i} şarj etme
Arabamın bataryasını şarj etmek zorundayım.
- I have to charge the battery of my car.
Cep telefonumu şarj etmeliyim.
- I need to charge my cellphone.
- charge
- (Kanun,Ticaret) bedel
- charge
- masraf
Daha fazla masraf bekliyoruz.
- We're anticipating more charges.
Ekstra masraf var mı?
- Is there any extra charge?
- charge
- aydınlatmak
- charge
- bilgi vermek
- expense
- zararına
- additional charges
- (Kanun) ek suçlamalar (askeri hukuk)
- additional charges
- ek masraflar
- charge
- doyurmak
- charge
- kondurmak
- charge
- iş vermek
- charge
- memuriyet
- charge
- (Ticaret) direktif
- charge
- (Kanun) ittiham
- charge
- (Otomotiv) batarya
Güneş panelleri gün boyunca bataryaları şarj eder.
- The solar panels charge the batteries during the day.
Batarya tam olarak şarj oldu mu?
- Is the battery fully charged?
- charge
- (Kanun) zimmete geçirmek
- charge
- cezalandırmak
- charge
- taarruza geçmek
- charge
- borçlandırmak
- charge
- yönerge
- charge
- (İnşaat) sarj
- charge
- top
O, bağış toplama çabalarından sorumluydu.
- He was in charge of the fundraising efforts.
- charge
- (Politika, Siyaset) ithamname
- charge
- külfet
- charge
- geçirme
Tom şehirden zimmetine para geçirmekle suçlandı.
- Tom was charged with embezzling money from the city.
- charge
- lağımcı
- charge
- hamle
- charge
- paha
Tom çok pahalı dolaşım ücretleri olduğu için burada cep telefonunu kullanamıyor.
- Tom can't use his cell phone here because he has very expensive roaming charges.
- charge
- {i} (hizmet karşılığında ödenen) ücret
- charge
- (Kanun) zimmet
Tom şehirden zimmetine para geçirmekle suçlandı.
- Tom was charged with embezzling money from the city.
- charge
- (Kanun) borç kaydı
- charge
- amir
- charge
- yüklemek (enerji)
- charge
- (Politika, Siyaset) gider
- charge
- hesap kesim
- charge
- zorunluluk
- charge
- geçirmek
Tom şehirden zimmetine para geçirmekle suçlandı.
- Tom was charged with embezzling money from the city.
- charge
- (Ticaret) ceza
Tom birinci derecen saldırı ile suçlandı ve 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
- Tom was charged with first degree assault and sentenced to 15 years in prison.
Tom cezai yaptırımla karşılaşıyor.
- Tom is facing criminal charges.
- court charges
- muhakeme masrafları
- court charges
- mahkeme masrafları
- deferred charges
- (Askeri,Ticaret) peşin ödenmiş masraflar
- investment charges
- (Politika, Siyaset) yatırım giderleri
- investment charges
- (Politika, Siyaset) yatırım masrafları
- specific charges
- (Ticaret) özel ücretler
- accept the charges
- suçu kabul etmek
- charge
- vergin
- charge
- saldırı
Tom birinci derecen saldırı ile suçlandı ve 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
- Tom was charged with first degree assault and sentenced to 15 years in prison.
Tom şu anda ağırlaştırılmış saldırı suçuyla yüz yüze.
- Tom currently faces charges of aggravated assault.
- charge
- tenbihlemek
- charge
- emir
- charge
- atılmak
- charge
- sorumlu kimse
- charge
- bakım
- charge
- denetim
- charge
- fiyat istemek
- charge
- (birinin borcuna) kaydetmek
- charge
- itham
Suçlu olmamalarına rağmen, itham edildiler.
- Although they were not guilty, they were charged.
- charge
- istenen/ödenen fiyat
- charge
- patlayıcı miktarı
- charge
- (hesabına) yazmak
- charge
- buyruk
- charge
- {f} şarj et
Telefonumu şarj etmem gerekiyor.
- I need to charge my mobile.
Tom pili şarj etmek zorundaydı.
- Tom had to charge the battery.
- dock charges
- rıhtım resmi
- establishment charges
- kuruluş giderleri
- estimated charges
- tahmini giderler
- financing charges
- finansman masrafları
- fiscal charges
- vergi giderleri
- fixed charges
- sabit masraflar
- forwarding charges
- nakliye giderleri
- free of all charges
- bütün giderlerden muaf
- reverse charges
- ödemeli alısünlemek
- reverse the charges
- ödemeli alısün görüşmesi yapmak
- charge
- şarj et(mek)
- charge
- şarj olmak
- congestion charges
- bekleme tazminatı
- exact charges
- gerçek giderler
- land charges
- gayrimenkul mükellefiyeti
- pending charges
- Bekleyen masraflarımı
- press charges
- basın ücretleri
- recurring charges
- Taksite bağlanmış ödemeler, vergiler ve şaire
- reverse charges
- ödemeli telefon etmek
- total charges
- Toplam masraflar, toplam mâliyet
- up charges
- ücretleri
- user charges
- kullanım ücretleri
- variable charges
- değişken masraflar
- accessorial and administrative charges
- (Askeri) İLAVE VE İDARİ MASRAFLAR
- accessorial charges
- (Askeri) EK HİZMET MASRAFLARI: Ulaştırma ek hizmetleri için yapılan masraflar. Bak. "accessorial services"
- accrued charges
- (Ticaret) tahakkuk etmiş masraflar
- additional charges
- (Askeri) EK SUÇLAMALAR: Askeri hukukta; bir sanığa, önce yapılmış suçlamalardan sonra isnat olunan, yeni ve ayrı ithamlar. Bunlar, ilk suçlamalar yapıldığı zaman bilinmeyen veya yapıldıktan sonra işlenmiş suçlara ait ithamlar olabilir. Bu mahiyetteki suçlamalar ayrı bir muhakemeyi icap ettirmez
- arbitration charges
- (Kanun) tahkim masrafları
- assembly charges
- (Avrupa Birliği) (Annex III) montaj masrafları
- at his own charges
- kendi hesabına
- banking charges
- banka işlem masrafları
- carrying charges
- taşıma ücretleri
- charge
- {i} görev
Patron beni görevlendirdi.
- The boss put me in charge.
Sevmesen bile bu görevi almalısın.
- Even if you do not like it, you must take charge of it.
- charge
- (Askeri) Tank hücumu
- charge
- dolmak
- charge
- {i} iddia
- charge
- {f} uyarmak
- charge
- fiyat talep etmek
- charge
- doldurmak doyurmak
- charge
- (Tekstil) ağırlaştırmak
- charge
- {f} yüklemek
- charge
- {i} doluluk miktarı
- charge
- mesul tutmak
- charge
- (Askeri) BARUT HAKKI; İNFİLAK MADDESİ
- charge
- {i} doz
- charge
- {f} üzerine atmak
- charge
- tahmil etmek
- charge
- {f} saldırmak
- charge
- {f} elek. şarj etmek
- charge
- {f} hücum etmek
- charge
- emretmek
- charge
- buyurmak
- charge
- {i} talimat
- charge
- hamle yapmak
- charge
- {i} barut hakkı
- charge
- {f} (bir masrafı birinin hesabına) geçirmek
- charge
- {i} ipotek
- charge
- {i} talep
Ben hizmetlerim için haftalık 2.000 dolarlık sabit bir ücret talep ediyorum.
- I charge a flat fee of 2,000 dollars per weekend for my services.
Bu şirket, otuz dolara aylık bir servis ücreti talep ediyor.
- That company charges a monthly service fee of thirty dollars.
- charge
- {i} nezaret
- charge
- hesab
Bunu benim şirketin hesabına yaz.
- Charge this to my company.
Onu benim oda hesabına yazın.
- Charge it to my room.
- charge
- {i} gözaltı
- charge
- fiyat is
Bazı perakendeciler daha az fiyat ister.
- Some retailers charge less.
- charge
- elek şarj etmek
- charge
- {i} elek. şarj
- charge
- {f} itham etmek
- charge
- {i} yükümlülük
- charge
- {i} hapis
Soygun suçlamasıyla hapisteydi.
- He was in prison on a charge of robbery.
Tom birinci derecen saldırı ile suçlandı ve 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
- Tom was charged with first degree assault and sentenced to 15 years in prison.
- charge
- gerginleştirmek
- charge
- {f} tembihlemek
- charge
- mükellef addetmek
- charge
- (Avrupa Birliği) masraf; ücret;vergi
- charge
- doldurma
Arabamın aküsünü doldurmam gerek.
- I have to charge the battery of my car.
- charge
- (Hukuk) harç
- charge
- (Hukuk) resim
- collection charges
- (Ticaret) tahsil komisyon ve masraflar
- customs charges
- (Ticaret) gümrük harçları
- deferred charges
- (Askeri) PEŞİN ÖDENMİŞ MASRAFLAR: Masrafın yapıldığı muhasebe devresinde bir veya birkaç işe tahmil edilmeyip, ilerideki bir veya birkaç devreye intikal ettirilen masraflar
- demurrage charges
- (Kanun) tazminat ücreti
- demurrage charges
- ıstarya ücreti
- estate transfer charges
- intikal vergisi
- excluding salvage charges
- (Sigorta) sovtaj masrafları hariç
- expense
- size ma
- expense
- sarf etme
- expense
- hesabıma
- expense
- pay his expenses masraflarını ödemek
- expense
- at the expense of pahasına
- expense
- a Iaugh at his expense bir kimse ile alay etme
- expense
- masraflı kimse veya şey
- expense
- with no expense to you bedava
- extraordinary charges
- (Ticaret) olağandışı giderler
- fees and charges
- bedel ve yükümlülükler
- fiscal charges
- (Ticaret) mali giderler
- freight and charges invoice
- (Ticaret) navlun ve masrafı faturası
- handling charges
- dağıtım masrafları
- handling charges
- teslim giderleri
- hire charges
- (Ticaret) kira gideri
- irrigation water charges
- sulama suyu ücreti
- lading charges
- (Ticaret) yükleme masrafları
- levelling charges
- (Ticaret) tesviye masrafları
- levelling charges
- (Ticaret) düzleme masrafları
- levies and charges
- resim ve harçlar
- off peak charges
- indirimli tarife
- packing charges
- (Ticaret) ambalaj masrafları
- packing charges
- (Ticaret) ambalajlama masrafları
- particular charges
- (Sigorta,Ticaret) özel masraflar
- periodic charges
- (Ticaret) periyodik masraflar
- petty charges
- (Ticaret) ufak tefek masraflar
- prefer charges
- dava açmak
- prepaid charges
- (Ticaret) peşin ödenen masraflar
- quit of charges
- masrafsız
- remit the charges therefor
- (Kanun) havale bedellerini tediyeye
- remittance charges
- (Ticaret) havale giderleri
- rent charges
- kira ücretleri
- repair charges
- (Avrupa Birliği) (Annex III) onarım masrafları, tamir giderleri
- repair charges
- (Avrupa Birliği) onarım masrafları
- reverse the charges
- İng. ödemeli telefon konuşması yapmak/yaptırmak
- reverse the charges
- ödemeli aramak
- salvage charges
- (Sigorta) sovtaj masrafları
- servicing charges
- (Ticaret) servis ücretleri
- shipping charges
- (Ticaret) yükleme giderleri
- shipping charges
- (Ticaret) yükleme masrafları
- special charges
- (Ticaret) özel harçlar
- statement of charges
- (Askeri) ÖDETME BELGESİ: Bir askeri şahsa verilip bu şahıs tarafından kaybedilen, hasara uğratılan veya tahrip edilen ve devlete ödenmesi icap eden devlet mallarını gösterir form
- storage charges
- (Avrupa Birliği) (Annex III) depolama masrafları
- storing charges
- (Ticaret) depolama masrafları
- summary of charges
- (Bilgisayar) faturalama özeti
- surplus charges
- fiyat farkı
- taxes and similar charges paid
- (Ticaret) ödenen vergi ve benzerleri
- taxes, duties and charges
- (Kanun) vergi, resim ve harçlar
- transit charges
- (Avrupa Birliği) transit geçiş vergileri
- transit charges
- (Ticaret) transit resmi