تعريف challenge في الإنجليزية التركية القاموس.
- meydan okumak
Meydan okumaktan zevk aldım.
- I enjoyed the challenge.
Tom iyi bir meydan okumaktan hoşlanır.
- Tom enjoys a good challenge.
- meydan okuma
Tom bir meydan okuma ile karşı karşıya.
- Tom is facing a challenge.
Tom meydan okumayı kabul etti.
- Tom accepted the challenge.
- {f} tartışmak (doğruluğunu)
- düelloya davet etmek
- {i} kimlik sorma
- (Askeri) HAKİMİN RED İSTEĞİNDE BULUNMASI: Askeri bir mahkeme heyetinde herhangi bir subayın bulunmasına kanuni olarak itirazda bulunmak
- (Kanun) reddi hakim
- alnını karışlamak
- karşı çıkma
- tartışmak doğruluğunu
- (Kanun) ret
- (Tıp) sataşma
- karşı çıkmak
- {f} meydan oku
Fransız hükümeti, ulusal bütçeyi vergi mükelleflerinin dengelemesi için meydan okuyan online bir oyunu piyasaya sürdü.
- The French government has launched an online game that challenges taxpayers to balance the national budget.
Tom bir meydan okuma ile karşı karşıya.
- Tom is facing a challenge.
- karşılaşmaya davet
- (düelloya/kavgaya/vb.) davet etmek
- doğruluğunu/yasallığını sorgulamak
- uğraştırıcı şey
- {i} reddetme (jüri veya yargıcı)
- Tıpta hastanın belirtilerinin bir ilaçlaartıp artmayacağını ortaya çıkarma. Uyarma anlamına da gelir
Özellikel astım veya astım şüphesi olan insanlarda metakolin veya histamin solutularak solunum fonkisyon testleri yapılmasına "challenge" adı verilir.
- çözülmesi gereken sorun, başa çıkılması gereken mesele
- {i} bağışıklık
- {f} havlamaya başlamak
- boy ölçüşmek
- {f} davet etmek (düello)
- mücadeleye davet
- {f} kafa tutmak (Argo)
- {f} hiçe saymak
- {i} itiraz
Tom benim itirazımı kabul etti.
- Tom accepted my challenge.
İtirazını kabul ediyorum.
- I accept your challenge.
- oy pusulasının geçersizliğinin veya seçmenin yetersizliginin iddia edilmesi
- {f} reddetmek (hakim veya jüriyi)
- {f} itiraz etmek
- {i} havlamaya başlama (av köpeği)
- {i} davet
Bu büyük bir davet olacak.
- It's going to be a big challenge.
Tom Mary'nin bir tenis maçına davetini kabul etti.
- Tom accepted Mary's challenge to a tennis match.
- hâkim veya jüriyi reddetme
- nöbetçinin "dur" emri veya kimlik sorması
- {i} parola sorma
- {i} insanı kamçılayan bir durum
- {i} dürtü
- sorun
Tom birçok yeni sorunlarla karşı karşıyadır.
- Tom faces many new challenges.
Tom'un sorununu güçlükle reddedebildim.
- I could hardly refuse Tom's challenge.
- davet etmek düello
- (Kanun) reddetmek
- göz dağı
- meydan okuyuş
- (Kanun) talep
- davet etmek
- reddetme jüri veya yargıcı
- (Kanun) iddia
- kimlik sormak
- reddetmek hakim veya jüriyi
- kafa tutmak
- challenge cup
- çalenç kupası
- challenge match
- çelenç
- challenge trophy
- çalenç
- challenge of
- meydan okuma
- challenge rate
- meydan okuma hızı
- challenge test
- testi
- challenge, duel
- meydan, düello
- challenge a judge for bias
- taraf tutan yargıca itiraz etmek
- challenge and reply
- (Askeri) Parola ve işaret
- challenge inspection
- (Askeri) kuşku denetimi
- challenge inspection
- (Askeri) şüphe üzerine denetim
- challenge match
- spor çelenç
- challenge the decision
- karara itiraz etmek
- challenge to death
- ölüme meydan okumak
- challenge to fight
- düelloya davet etme
- challenge to the array
- (Kanun) tüm jürinin reddi
- challenge to the panel
- (Kanun) tüm jürinin reddi
- challenging
- zorlu
Açıkçası zorlu bir pazar.
- It's clearly a challenging market.
Tom zorlu bir işle karşı karşıyadır.
- Tom faces a challenging job.
- challenging
- gayret gerektiren (sorun vb)
- challenging
- boyun eğmez
- challenging
- büyüleyici
O gerçekten büyüleyici.
- It's really challenging.
- challenging
- ilgi çekici
O ilgi çekici ve ben çok şey öğreniyorum.
- It is challenging and I am learning a lot.
Bu hem ilgi çekici hem de heyecan verici.
- It's both challenging and exciting.
- challenging
- sorgula/meydan oku
- challenged
- meydan okunmuş
- challenged
- meydan okuyan
- challenges
- zorluklar
En büyük zorluklar nelerdir?
- What are the biggest challenges?
Tom zorlukları sever.
- Tom loves challenges.
- challenging
- (Ticaret) zorlayıcı
- challenging
- (Kanun) hakimi reddetme
- challenging
- (Ticaret) düşündürücü
- challenging
- meydan okuma
Ben kendime meydan okumayı severim.
- I love challenging myself.
Tom bana meydan okumaya devam etti.
- Tom just kept challenging me.
- challenging
- meydan okuyan
- challenging
- (Kanun) red
- challenging
- meydan okuyarak
- challenging
- merak uyandıran
- challenging
- (Ticaret) sıkıntı verici
- challenged
- {f} meydan oku
Tom, bir satranç oyununda Mary'ye meydan okudu.
- Tom challenged Mary to a game of chess.
Tom Mary'ye başka bir satranç oyunu için meydan okudu.
- Tom challenged Mary to another game of chess.
- challenger
- meydan okuyan
- challenging
- {f} meydan oku
Tom neden Mary'ye meydan okuyor?
- Why is Tom challenging Mary?
O, çok meydan okuyucu bir hipodrom.
- It's a very challenging racetrack.
- challenged
- Bir konuda ya da yetenekte eksik, noksan; yetersiz, kifayetsiz
- challenges
- meydan okuyuşlar
- challenging
- meydan oku(mak)
- face a challenge
- (deyim) Bir mücadeleyle yüzyüze kalmak, bir mücadele içine girmek
- meet the challenge of
- Bir mücadele içine girmek
- presented a challenge
- bir meydan okuma sundu
- progesterone challenge test
- (Tıp, İlaç) Endometriyal kanama olup olmayacağını görmek için uygulanan progesteron verip yapılan test
- tackling big challenge
- üstesinden gelmek
- take on a challenge
- (deyim) Bir zorluğun üstesinden gelmek
- the challenge
- meydan okuma
- word challenge
- kelime yarışması
- challenger
- {i} meydan okuyan kimse
- challenger
- {i} mücâdeleye davet eden kişi
- challenger
- {i} meydan okuyucu
İki hamlede, Kasparov meydan okuyucu kontrol edecektir.
- In two moves, Kasparov will check the challenger.
- challenger
- meydan okuyan/rakip
- challenging
- dürtücü
- challenging
- (sıfat) boyun eğmez
- challenging
- kamçılayıcı
- rebut challenge
- (Politika, Siyaset) nesebi ret