The consequence of individual crimes should be collective punishment.
- Bireysel suçların sonucunun ortak cezalandırma olması gerekir.
Lincoln did not want to punish the south.
- Lincoln güneyi cezalandırmak istemedi.
Until 1986, in the schools of England, it was legal to punish children with belts, sticks, and clubs.
- 1986'ya kadar İngiltere'nin okullarında, çocukları kemerlerle, değneklerle ve sopalarla cezalandırmak yasaldı.
Tom certainly hadn't done anything that deserved that kind of punishment.
- Tom kesinlikle o tür cezayı hak edecek bir şey yapmadı.
The prouder the individual, the harsher the punishment.
- Birey ne kadar gururlu olursa, ceza o kadar sert olur.
We must abolish the death penalty.
- Ölüm cezasını iptal etmeliyiz.
We should abolish the death penalty.
- Ölüm cezasını kaldırmalıyız.
He is an authority on criminal law.
- Ceza hukukunda bir otoritedir.
Jail is where criminals go to be punished.
- Hapishane suçluların cezalandırılmak için gittiği yerdir.
Cézanne knew how to paint nature in a new way.
- Cézanne doğanın yeni bir biçimde nasıl resmedileceğini biliyordu.
But that doesn't affect the sentencing.
- Fakat o, cezayı etkilemez.
Tom hasn't been charged.
- Tom cezalandırılmadı.
Tom now faces criminal charges.
- Tom artık cezai kovuşturmayla yüz yüze.
He was disciplined for his wrongdoing.
- O kabahati için cezalandırıldı.
Ken was fined 7,000 yen for speeding.
- Ken hızdan dolayı 7.000 yen para cezasına çarptırıldı.
Tom paid a $300 fine.
- Tom 300 dolar para cezası ödedi.
Terrible punishments were promised her.
- Ona korkunç cezalar söz verildi.
We should abolish the death penalty.
- Ölüm cezasını kaldırmalıyız.
Tom believes that the death penalty should be abolished.
- Tom ölüm cezasının kaldırılması gerektiğine inanıyor.
We award punitive damages in the amount of two million dollars.
- İki milyon dolarlık ceza tazminatı ödüyoruz.