O, oyunu mutlaka kazanacak.
- He is certain to win the game.
Niyetlerinizin güvenilir olduğuna eminim.
- I'm certain that your intentions are honorable.
Çeviri bir kadın gibidir. Güzelse güvenilir değildir. Güvenilirse kesinlikle güzel değildir.
- Translation is like a woman. If it is beautiful, it is not faithful. If it is faithful, it is most certainly not beautiful.
Bu kitap belirli bir değere sahiptir.
- This book has a certain value.
Üçüncü yıldız belirli bir krala ait oldu.
- The third star belonged to a certain king.
15 Mart'a kadar laboratuvar ekipmanını teslim edebileceğimden eminim.
- I'm certain we can deliver the laboratory equipment by March 15th.
Tom kesinlikle hepimizin eğlendiğinden emin oldu.
- Tom certainly made sure we all had a good time.
Gölde kesinlikle yüzebilirsin fakat öyle yapmanın anlamı yok.
- You can certainly swim in the lake, but there is no sense in doing so.
O, kesinlikle cesaretsiz değildir.
- He is certainly not without courage.
Bu maçı kimin kazanacağı hala belli değil.
- It's still not certain who's going to win this match.
Sami, Leyla'nın ölümü için kimin sorumlu olduğunu bildiğinden emindi.
- Sami was certain he knew who was responsible for Layla's death.
Bazı çevreler aynı şeyi ısrarla söyleyip duruyorlar.
- Certain circles keep saying the same thing insistently.
Bazı temel kuralları bilmeden iletişim kuramazsın.
- You can't communicate without a basic understanding of certain rules.
Tom takdir edeceğin belli niteliklere sahip.
- Tom has certain qualities you'll appreciate.
Belli bir noktadan sonra her şey biraz daha zor oldu.
- After a certain point, everything became a little more difficult.
Ben herhangi bir hata yapmadığımdan oldukça eminim.
- I'm pretty certain I haven't made any mistakes.
Herhangi bir kış gününde ona rastladım.
- I met her on a certain winter day.
Muayyen dillere çevirisi anlamsız olan cümleler vardır ve bu yüzden, sakınılması gerekir.
- There are sentences whose translation into certain languages is senseless and, therefore, should be avoided.
Tom'un onu yapmayacağından emin olmak bizim işimiz.
- It's our job to make certain Tom doesn't do that.
Konserin saat kaçta başladığını Tom'un bildiğinden emin olmak zorundayım.
- I have to make certain Tom knows what time the concert starts.
Tom saat kaçta varması gerektiğini kesin olarak bilmiyordu.
- Tom didn't know for certain what time he should arrive.
Ben onun ne zaman geleceğini kesin olarak bilmiyorum.
- I don't know for certain when he will come.
I was certain of my decision.
Certain people are good at playing (contract) bridge.
It's certainly feasible.
- It is certainly feasible.
I certainly didn't plan doing on that.
- I certainly didn't plan to do that.
For certain.