capable of producing great physical force

listen to the pronunciation of capable of producing great physical force
الإنجليزية - التركية

تعريف capable of producing great physical force في الإنجليزية التركية القاموس.

strong
güçlü

İki insan birbirlerini mükemmel şekilde anlıyorlardı, ve birbirlerinin güçlü niteliklerine karşılıklı saygıları vardı. - The two men understood one another perfectly, and had a mutual respect for each other's strong qualities.

Herkesin hem güçlü hem de zayıf noktaları vardır. - Everyone has both strong and weak points.

strong
{s} sert

Tom'un içkisi seninkinden ya da benimkinden daha sert. - Tom's drink is stronger than yours or mine.

Dün sert rüzgarların yanı sıra, yoğun yağmur yağdı. - Not only were there strong winds yesterday, but also it rained heavily.

strong
kesin (görüş)
strong
muazzam
strong
mukavemetli

Mukavva, kağıttan daha mukavemetlidir. - Cardboard is stronger than paper.

strong
yaman
strong
{s} ağır

Bu ağır metal kutuları taşımak için yeterince güçlüyüm. - I'm strong enough to carry those heavy metal boxes.

Yapı bu kadar ağırlığı taşıyacak kadar güçlü değil. - The structure isn't strong enough to support that much weight.

strong
(içki/sigara/vb.) sert
strong
şiddetli

Bir tayfun kuvvetli rüzgarlarla ve toplu taşıma araçlarını durduran şiddetli yağmurlarla çarşamba günü Tokyo'yu vurdu. - A typhoon hit Tokyo on Wednesday with strong winds and heavy rains stopping public transportation.

Tom'un Mary'ye olan yoğun ilgisi, bende şiddetli bir kıskançlık hissi uyandırdı. Ama belli etmedim. - Tom's strong interest in Mary provoked my jealousy. But I managed to conceal.

strong
ağır kokulu
strong
metin
strong
sağlam

Ahır küçüktü ama sağlamdı. - The barn was small, but it was strong.

Karton, kağıttan daha sağlamdır. - Cardboard is stronger than paper.

strong
{s} istikrarlı

O,İngilizceyi istikrarlı bir Alman aksanıyla konuşur. - He speaks English with a strong German accent.

İhracaatlar güçlüyken, ithalatlar istikrarlı kalırken ülkenin ticaret dengesi geçen yıl gelişti. - The nation's trade balance improved last year as exports were strong, while imports remained steady.

strong
(zarf) güçlü olarak, kuvvetle, şiddetle
strong
{s} keskin
strong
{s} istekli

O, dürüst, güçlü ve kararlar vermek için istekliydi. - He was honest, strong, and willing to make decisions.

strong
{s} alkollü
strong
temeli sağlam
strong
{s} şiddetli (rüzgâr/darbe)
strong
{s} iradeli

Tom çok iradeli bir kişi. - Tom is a very strong-minded person.

Mary çok iradeli bir kadın. - Mary is a very strong-willed woman.

الإنجليزية - الإنجليزية
strong

Jake was tall and strong.

capable of producing great physical force

    الواصلة

    ca·pa·ble of pro·du·cing great phys·i·cal force

    التركية النطق

    keypıbıl ıv prıdusîng greyt fîzîkıl fôrs

    النطق

    /ˈkāpəbəl əv prəˈdo͞osəɴɢ ˈgrāt ˈfəzəkəl ˈfôrs/ /ˈkeɪpəbəl əv prəˈduːsɪŋ ˈɡreɪt ˈfɪzɪkəl ˈfɔːrs/
المفضلات