تعريف canli في التركية الإنجليزية القاموس.
- canlı
- living being
I don't look down upon any living being. Needless to say, I'm no God. I'm a human being myself; I may have made mistakes, I do admit.
- Ben hiçbir canlıyı küçümsemiyorum. Tabii ki ben Allah değilim. Ben de kulum; hatalarım olmuştur, yalanlamıyorum.
It's a living being, so of course it shits.
- O bir canlı, dolayısıyla doğal olarak sıçıyor da.
- canlı
- lively
The discussion the villagers had on the environment was quite lively.
- Köylülerin çevrede yaptığı tartışma oldukça canlıydı.
He is lively during recess.
- O, tatil sırasında canlı.
- canlı
- vivacious
- canlı
- living
Most living creatures in the sea are affected by pollution.
- Denizde yaşayan canlıların çoğu, kirlilikten etkilenir.
So long as the human spirit thrives on this planet, music in some living form will accompany and sustain it and give it expressive meaning.
- İnsan ruhu yeryüzünde bulunduğu müddetçe; müzik, canlı bir varlık gibi ona eş ve destek olup büyük anlam katacak.
- canlı
- alive
For some reason I feel more alive at night.
- Bazı sebeplerden dolayı geceleri daha canlı hissediyorum.
We've got to catch the lion alive.
- Biz aslanı canlı yakalamak zorundayız.
- canlı
- crisp
A crisp wind blew up over the sand dunes from the sea.
- Denizden kum tepelerinin üzerinde canlı bir rüzgar patladı.
- canlı
- live
Soon after the accident they found a live animal there.
- Kazadan kısa bir süre sonra orada canlı bir hayvan buldular.
Is there anybody who would like to go see a live concert of Lady Gaga with me?
- Benimle Lady Gaga'nın bir canlı konserini seyretmeye gitmek isteyen biri varmı?
- canlı
- bright
You are bright and glowy this morning.
- Bu sabah canlı ve parlaksın.
Things are looking brighter.
- İşler daha canlı görünüyor.
- canlı
- glowing
- canlı
- animated
- canlı
- brightly
- canlı
- living creature, living being; living, animate, alive; lively, brisk, active, vigorous, spry, bouncy, high-spirited; graphic, picturesque, sprightly; (yayın) live
- canlı
- dashing
- canlı
- breezy
- canlı
- genially
- canlı
- colourful [Brit.]
- canlı
- spirited
- canlı
- corky
- canlı
- go go
- canlı
- saturated
The sky in this photo is very saturated.
- Bu fotoğraftaki gökyüzü çok canlı.
- canlı
- animate
- canlı
- (renk) rich
- canlı
- living creature; life
- canlı
- bustling
- canlı
- living being, living thing
- canlı
- snappy
- canlı
- humming
- canlı
- full of life
- canlı
- in the flesh
- canlı
- lively, full of life; sprightly; vivacious
- canlı
- vivid, strong
- canlı
- brisk
- canlı
- living, animate
- canlı
- quick
- canlı
- fresh
The memories are very fresh and vivid.
- Anılar çok taze ve canlıdır.
- canlı
- (someone, an animal) which has (a specified number of) lives: Kedi dokuz canlıdır. A cat has nine lives
- canlı
- crispy
- canlı
- beany
- canlı
- active
- canlı
- colorful
- canlı
- {s} gay
- canlı
- {s} feeling
- canlı
- {s} vivid
He made a vivid impression.
- O canlı bir izlenim bırakmıştı.
Nothing is more vivid than a picture.
- Hiçbir şey bir resimden daha canlı değildir.
- canlı
- (Tıp) viable
- canlı
- {s} exhilarated
- canlı
- highspirited
- canlı
- on the boil
- canlı
- (deyim) on the ball
- canlı
- with
She smiled at me with friendly brown eyes.
- O, arkadaş canlısı kahverengi gözlerle bana gülümsedi.
Would you like to see a live performance of a play with me Saturday?
- Cumartesi günü benimle bir oyunun canlı performansını görmek ister misin?
- canlı
- living thing
If it were not for water, no living things could live.
- Eğer su olmasa canlılar yaşayamaz.
Living things are made from cells.
- Canlılar hücrelerden oluşur.
- canlı
- rouse
- canlı
- buxom
- canlı
- zestful
- canlı
- buoyant
- canlı
- bouncy
- canlı
- (Argo) money
Layla burned Fadil alive for his money.
- Leyla, parası için Fadıl'ı canlı canlı yaktı.
- canlı
- spirituel
- canlı
- gamesome
- canlı
- skittish
- canlı
- vital
Health and vitality are important for long life.
- Sağlık ve canlılık uzun hayat için gereklidir.
- canlı
- vivace
- canlı
- lifelike
The doll was surprisingly lifelike.
- Bebek şaşırtıcı bir biçimde canlı gibiydi.
- canlı
- spry
- canlı
- mettled
- canlı
- swinging
- canlı
- sporty
- canlı
- racy
- canlı
- picturesque
- canlı
- jaunty
- canlı
- chipper
- canlı
- vibrant
France is a vibrant democracy.
- Fransa canlı bir demokrasidir.
- canlı
- thing
All living things on Earth contain carbon.
- Yeryüzündeki tüm canlılar karbon içerirler.
Living things are made from cells.
- Canlılar hücrelerden oluşur.
- canlı
- high-spirited
- canlı
- lusty
- canlı
- walking
- canlı
- prismatic
- canlı
- {i} invigorating
- canlı
- sprightly
- canlı
- rich
- canlı
- {s} rousing
- canlı
- livelier
- canlı
- vibrantly
- canlı
- invigorated
- canlı
- a live
- canlı
- the live
- canlı
- {s} peppy
- canlı
- frolic
- canlı
- {s} gingery
- canlı
- {s} graphic
- canlı
- {s} colourful
- canlı
- airy
- canlı
- picturesage
- canlı
- merry
- canlı
- sparkling
- canlı
- lightsome
- canlı
- {s} inspired
- canlı
- frisky
- canlı
- {s} exuberant
- canlı
- smacking
- canlı
- with it
- canlı
- {s} dewy
- canlı
- {s} smart
- canlı
- {s} expressive
So long as the human spirit thrives on this planet, music in some living form will accompany and sustain it and give it expressive meaning.
- İnsan ruhu yeryüzünde bulunduğu müddetçe; müzik, canlı bir varlık gibi ona eş ve destek olup büyük anlam katacak.
- canlı
- {i} Life
Health and vitality are important for long life.
- Sağlık ve canlılık uzun hayat için gereklidir.
The doll was surprisingly lifelike.
- Bebek şaşırtıcı bir biçimde canlı gibiydi.
- canlı
- blithesome
- canlı
- upbeat
- canlı
- {s} hearty
- canlı
- snnppy
- canlı
- {s} mercurial
- canlı
- {s} sappy
- canlı
- {s} springy
- canlı
- keen
- canlı
- riproaring
- canlı
- {s} ginger
- canlı
- forcible
- canlı
- drama
- canlı
- green
A two-meter-long live crocodile has been found in a garden greenhouse in Sweden's third largest city, Malmö.
- İsveç'in üçüncü büyük kenti olan Malmö'deki bir sera bahçesinde iki metre uzunluğundaki canlı bir timsah bulundu.
- canlı
- {s} perky
- canlı
- {s} zippy
- canlı
- {s} mettlesome
- canlı
- full of beans
- canlı
- {s} driving
- canlı
- {s} graphical
- canlı hayvanı deneysel amaçla ameliyat etme
- vivisection
- canlı içinde
- (Gıda) in vivo
- canlı yük
- movable load
- canlı aks
- live axle
- canlı balık tutan tekne
- smack
- canlı bebek
- (Konuşma Dili) living doll, very beautiful woman
- canlı bir tempoda
- at a rattling pace
- canlı bir şekilde
- gaily
- canlı biçimde
- sprightly
- canlı canlı
- alive, while still alive
- canlı canlı ölmek
- be buried alive
- canlı cenaze
- skinny, a bag of bones
- canlı cenaze
- person who looks likedeath warmed over, very wan and emaciated person
- canlı dans
- jig
- canlı gibi
- lifelike
The doll was surprisingly lifelike.
- Bebek şaşırtıcı bir biçimde canlı gibiydi.
- canlı hayvan
- (Hukuk) (besi hayvanı) livestock
- canlı model
- live model
- canlı odun
- alburnum
- canlı olarak
- animoso
- canlı oyun
- legit
- canlı program
- live programme
- canlı resim
- animated film
- canlı sözlük
- walking dictionary
- canlı tutmak
- keep alive
- canlı varlık
- organism
- canlı varlık
- living creature
- canlı varlık
- living being
- canlı ve dinamik kimse
- devil
- canlı ve dinç adam
- hearty
- canlı yayın
- live broadcast
A drunk TV presenter vomited during a live broadcast.
- Sarhoş bir TV sunucusu, canlı yayın esnasında istifra etti.
- canlı yayında
- on air
- canlı yük
- live load, movable load
- canlı çalınan bölüm
- scherzo
- canlı örnek
- incarnation
- canlı örnek
- personification
- canlı örneği olmak
- personify
- canlı/resim
- (Bilgisayar) vivid/graph
- cansızdan canlı oluşumu
- spontaneous generation
- cansızdan canlı oluşumu
- abiogenesis
- ateşte yanmayan canlı
- salamander
- tez canlı
- swift
- dokuz canlı
- very strong
- tez canlı
- hustling
- hayvanlık, canlı olmakla beraber akılsız olu
- bestiality, live with it, but foolish
- mikroskobik canlı
- microorganism
- tez canlı
- impetuous
- 3 boyutlu canlı efektler
- (Televizyon) live 3d effects
- andanteden daha canlı
- andantino
- asalak canlı
- guest
- ağır canlı
- lazy, sluggish
- ağır canlı
- lazy, inactive, sluggish
- balıkları canlı saklama havuzu
- stew
- böcek yiyen canlı
- insectivore
- böcekçil canlı
- insectivore
- canlılar
- the living
- canlılar
- the quick
- canlılar
- living beings
- canlılar
- living creatures
Most living creatures in the sea are affected by pollution.
- Denizde yaşayan canlıların çoğu, kirlilikten etkilenir.
- daha canlı
- livelier
- dinç ve canlı
- hale and hearty
- dişi canlı
- female
- dokuz canlı
- very strong, that won't die easily
- dokuz canlı kedi gibi
- (deyim) like a cat with nine lives
- dokuz canlı very hardy
- not likely to die
- dışarıda canlı yayın
- nemo
- etli canlı
- plump and robust
- genetik olarak birbirine bağlı canlı
- ally
- ilkel canlı
- (Denizbilim) procaryote
- insan yiyen canlı
- man eater
- it canlı
- tough and strong
- kanlı canlı
- ruddy
- kanlı canlı
- hale and hearty
- kanlı canlı
- sanguine
- kanlı canlı
- full of health
- kanlı canlı
- red-blooded
- kanlı canlı
- vigorous, robust
- kedi gibi dokuz canlı
- (deyim) a cat has nine lives
- melez canlı
- crossbreed
- meyve ile beslenen canlı
- fruitarian
- ortama uyum sağlamış canlı
- denizen
- pek canlı hardy, tough
- (someone) who possesses endurance
- soyu tükenmekte olan canlı
- relict
- soyundan farklı özellikler gösteren canlı
- sport
- tarak (istiridye benzeri canlı
- scallop
- tek hücreli canlı
- monad
- tek hücreli canlı
- Protista
- tez canlı
- restless
Children are often impatient and restless.
- Çocuklar genellikle sabırsız ve tez canlı.
Why are you always so restless?
- Sen neden her zaman tez canlısın?
- tez canlı
- impatient
Children are often impatient and restless.
- Çocuklar genellikle sabırsız ve tez canlı.
- tez canlı
- fast
- tez canlı
- sharp
- tez canlı
- hustling, impetuous, impatient
- türdeş canlı
- congener
- uçan canlı
- flier
- yarı at yarı balık olan canlı
- sea horse
- yarı balık yarı kertenkele canlı
- ichthyosaurus
- yedi canlı
- (person, animal) who/ which has managed to get through a number of dangerous situations alive
- çok büyük canlı
- jumbo