Meg was happy about meeting Tom again.
- Meg Tom'la tekrar buluşmaktan mutluydu.
Meeting my old friend was very pleasant.
- Eski arkadaşımla buluşmak çok hoştu.
Tom couldn't make the grade with Mary; she refused him when he asked her for a date.
- Tom Mary ile amacına ulaşamadı; ondan buluşma talep ettiğinde o onu reddetti.
Tom certainly wouldn't be pleased if Mary went out on a date with John.
- Mary John'la buluşmak için çıksa, Tom kesinlikle memnun olmaz.
We're approaching the rendezvous point.
- Buluşma noktasına yaklaşıyoruz.
Tom made an appointment to meet Mary later.
- Tom, Mary'le daha sonra buluşmak için sözleşti.
I had an appointment at 2:30, but I was caught in traffic and couldn't get there in time.
- Saat 2.30'da buluşmam vardı ama trafiğe yakalandım ve oraya vaktinde varamadım.
I started dating her.
- Ben onunla buluşmaya başladım.
Sami met Layla through an online dating service.
- Sami çevrimiçi bir buluşma hizmeti aracılığıyla Leyla ile tanıştı.
He promised to meet him at the coffee shop.
- Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
She promised to meet him at the coffee shop.
- Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
Meeting my old friend was very pleasant.
- Eski arkadaşımla buluşmak çok hoştu.
Meg was happy about meeting Tom again.
- Meg Tom'la tekrar buluşmaktan mutluydu.
The discovery of electricity gave birth to an innumerable number of inventions.
- Elektriğin keşfi sayısız buluş icat etmiştir.
This is an amazing discovery.
- Bu inanılmaz bir buluş.
We have a good opinion of your invention.
- Buluşunuzu önemsiyoruz.
The computer is a recent invention.
- Bilgisayar yeni bir buluştur.
Next time we'll agree on a meeting place.
- Bir dahaki sefere bir buluşma yeri kararlaştıracağız.
How would you like to get together this weekend?
- Bu hafta sonu nasıl buluşmak istersiniz?
Do you want to get together this weekend?
- Bu hafta sonu buluşmak ister misin?
Most scientific breakthroughs are nothing else than the discovery of the obvious.
- Bilimsel buluşların çoğu bilinenin keşfinden başka bir şey değildir.
Dan didn't even want to date Linda.
- Dan, Linda ile buluşmak bile istemiyordu.
Tom certainly wouldn't be pleased if Mary went out on a date with John.
- Mary John'la buluşmak için çıksa, Tom kesinlikle memnun olmaz.
Tom has to meet Mary in the park tomorrow at 2:30.
- Tom Mary ile yarın saat ikide parkta buluşmak zorunda.
It was awesome to meet you in real life!
- Seninle gerçek hayatta buluşmak harikaydı.
The coffee has got to be as hot as a girl's kiss on the first date, as sweet as those nights in her arms, and as dark as the curse of her mother when she finds out.
- Kahve bir kızın ilk buluşmasındaki öpücük kadar sıcak, o gece kızın kucağı kadar yumuşak ve annesinin kızı bulduğu zaman ettiği küfürler kadar siyah olmalıdır.
He promised to meet him at the coffee shop.
- Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
She promised to meet him at the coffee shop.
- Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
We're approaching the rendezvous point.
- Buluşma noktasına yaklaşıyoruz.
Tom and the rest of the robbers rendezvoused at a subway station.
- Tom ve kalan soyguncular bir metro istasyonunda buluştular.