Select Keyboard:
Türkçe ▾
  1. Türkçe
  2. English
  3. العربية
  4. Dansk
  5. Deutsch
  6. Ελληνικά
  7. Español
  8. فارسی
  9. Français
  10. Italiano
  11. Kurdî
  12. Nederlands
  13. Polski
  14. Português Brasileiro
  15. Português
  16. Русский
  17. Suomi
  18. Svenska
  19. 中文注音符号
  20. 中文仓颉输入法
X
"1234567890*-Bksp
Tabqwertyuıopğü,
CapsasdfghjklşiEnter
Shift<zxcvbnmöç.Shift
AltGr

bulaşmak

listen to the pronunciation of bulaşmak
التركية - الإنجليزية
mess with

I don't want to mess with that. - Ben ona bulaşmak istemiyorum.

get at
(for something messy) to get on or soil: Ellerime çamur bulaştı. My hands've gotten muddy. Sakalıma reçel bulaştı. I've got jam in my beard
welter
(for a disease) to infect (someone)
be contaminated by
(birine) get into a row
catch
to get mixed up in (something unpleasant)
rub on
smear
be transmitted by
smudge; be involved
to pester
to be smeared, to smudge; to be infected, to spread; to get involved in, to be embroiled
contaminate
embroiled
get involved in
stick
be mixed up in
be infected
spread
indulge
mark off
soil
infected
infect
to be infected
smudge
have a hand in
be involved
draggle
have one's hand in
become entangled in
bulaşma
transmission
bulaşma
{i} infection

You seem to have an infection. - Bir bulaşman var gibi görünüyorsun.

bulaş
infect

Mumps is an infectious disease. - Kabakulak bulaşıcı bir hastalıktır.

My doctor told me that I had contracted a sexually transmitted infection. - Doktorum bana cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyona yakalandığımı söyledi.

bulaşma
contagion
bulaşma
coating
bulaşma
(Telekom) smear
bulaşma
contamination
bulaşma
involvement
belâya bulaşmak
get into hot water
bulaşma
spread
bulaşma
ling. contamination
pisliğe bulaşmak
get into mess
çamura bulaşmak
to get mixed up in something dirty, get involved in something reprehensible
التركية - التركية
Hastalık geçmek, sirayet etmek. Çatmak, sataşmak, tedirgin etmek: "Atiye'nin ters ters yüzüne bakmasına aldırmadan yerde bir dirseğinin üstüne uzanmış keyifle yatan Seyit'e bulaştı."- L. Tekin. İstemeden veya rastlantı sonucu bir işe karışmak
İstenilmeyen bir madde bir şeye sürülmek
Bir nesne, üzerine sürülen bir şey yüzünden kirlenmek
İstemeden veya rastlantı sonucu bir işe karışmak
Bir nesne, üzerine sürülen bir şey yüzünden kirlenmek. İstenilmeyen bir madde bir şeye sürülmek: "Yüzüne gözüne yer yer kepek bulaşmıştı."- S. F. Abasıyanık
Geçmek, sirayet etmek
Çatmak, sataşmak, tedirgin etmek
girmek
çıkmak
(Osmanlı Dönemi) TABA'
(Osmanlı Dönemi) TENAZZUH
(Osmanlı Dönemi) NATEF
(Osmanlı Dönemi) BEDG
(Osmanlı Dönemi) ATK
(Osmanlı Dönemi) TADAMMUH
(Osmanlı Dönemi) LAGM
bulaşma
Bulaşmak işi