Sana küçük bir şey getirdim.
- I brought you a little something.
Sana küçük bir şey getirdim.
- I've brought you a little something.
Tom eve bir hediyelik eşya getirmek istedi.
- Tom wanted to bring home a souvenir.
Çünkü biz sizi seviyoruz, daha iyi bir kullanıcı deneyimi getirmek için Tatoeba'yı güncelleştiriyoruz. Gördünüz mü? Biz sizi seviyoruz ha?
- Because we love you, we are updating Tatoeba to bring you a better user experience. See? We love you huh?
Ebeveynlerimin her ikisi de ülkede yetiştirildiler.
- Both of my parents were brought up in the country.
O, üç çocuğu tek başına yetiştirdi.
- She brought up the three children alone.
Onun oğulları uygun şekilde yetiştirilmiş değil.
- His sons are not properly brought up.
İyi bir ailede yetiştirilmiş gibi görünüyor.
- He must have been brought up in a good family.
İthalattaki artışla talep aşağı düşürüldü.
- The demand was brought down by increases in imports.
İyi hasat pirinç fiyatını düşürdü.
- The good harvest brought down the price of rice.
Fadıl polis karakoluna getirildi ve sorgulandı.
- Fadil was brought into the police station and questioned.
Sami karakola getirildi.
- Sami was brought into the police station.
Çoğu sporlarda en sıkı çalışma yapan takım genellikle eve ekmek parasını getirir.
- In most sports the team that practice hardest usually brings home the bacon.
Lütfen bana bugünün gazetesini getir.
- Bring me today's paper, please.
The new company director brought a fresh perspective on sales and marketing.
The closer Jones can really bring it.
... North Dakota. What was his participation there? The administration brought a criminal action ...
... lt essentially brought these civilizations together ...