Sabah güneşi bakmak için çok parlak.
- The morning sun is too bright to look at.
Senin parlak bir geleceğin var.
- You've got a bright future.
Benim bürom seninkinden çok daha aydınlıktır.
- My office is significantly brighter than yours.
Onun odası aydınlıktı.
- His room was brightly lit.
O zekidir, üstelik kibardır da.
- He is bright, and what is more, he is polite.
O onlardan daha zeki.
- He's brighter than they are.
İşler daha canlı görünüyor.
- Things are looking brighter.
Bu sabah canlı ve parlaksın.
- You are bright and glowy this morning.
Çiçekler parlak ve renkliydi.
- The flowers were bright and colourful.
Onlar parlak renkli kurbağalar olduğunu söylüyorlar fakat ben onları asla görmedim.
- They say there are bright-colored frogs, but I've never seen them.
Ay ışıl ışıl parlıyordu.
- The moon was shining brightly.
Balonlar ışıl ışıllar.
- The balloons are bright.
Tom Mary'nin akıllı olduğunu söyledi.
- Tom said that Mary was bright.
Bu çocuklar çok akıllı ve çok yetenekli.
- These kids are so bright and so talented.
Mumlar odayı aydınlatıyor.
- The candles made the room bright.
Doğu doğan güneşle aydınlandı.
- The east was brightened by the rising sun.
Mutlu, çok parlak ve erken görünüyorsun.
- You look happy, so bright and early.
Dükkanlar, parlak oyuncakları ve yeşil dallarıyla neşeli görünüyor.
- The shops look merry with their bright toys and their green branches.
Ateş parlak bir şekilde yandı.
- The fire burned up brightly.
Güneş parlak bir şekilde parladı.
- The sun shone brightly.
Bahçe çiçekleri ile görkemli.
- The garden is bright with flowers.
Your brights are on.
Could you please dim the light? It's way too bright.
Definition A person whose world view is free of supernatural and mystical elements. The ethics and actions of a bright are based on a naturalistic world view. (2003, Paul Geisert and Mynga Futrell).
Ah, God, Corley replied, sure I couldn't teach in a school, man. I was never one of your bright ones, he added with a half laugh.