bozma

listen to the pronunciation of bozma
التركية - الإنجليزية
cancel
infraction
impairment
ruining
defacement
exchange
(Hukuk) breach
changing
stain
violation
annulment
infringement
mutilation
dislocation
vitiation; breach
breaking
dissolution
spoiling
spoiling; quashing; cancellation, dissolution; made out of, reconstructed
perversion
a version of, a person or thing who or which reminds one of (another person or thing); (someone, something) who or which is a version of, who or which reminds one of (another person or thing) (used pejoratively): medrese bozması bir okul a school reminiscent of a madrasah; bu şair bozmaları these would-be poets; ambardan bozma bir ev a barn of a house
spoiling, ruining; harming, damaging; marring; impairing
obliteration
corruption
cancellation
(Kanun) recision
baffle
(Kanun) reversal
letting
(Kanun) reversion
(Kanun) abolition
distortion
reconstructed
bungle
defilement
rape
disruption
garble
frustration
{i} hashing
violence
corrupting
erase
foulness
infringe
defile
{i} vitiation
disrupting
delete
boz
{i} grizzle
bozmak
{f} ruin

I would've told you earlier, but I didn't want to ruin dinner. - Sana daha önce söylerdim ama akşam yemeğini bozmak istemedim.

I don't want to ruin Tom's holiday. - Tom'un tatilini bozmak istemiyorum.

bozmak
break

I'd like to break this 100 dollar bill into four 20 dollar bills and twenty singles. - Ben bu 100 dolarlık banknotu, dört tane 20 dolarlık banknot ve yirmi tane tekliğe bozmak istiyorum.

Tom told Mary that he wanted to break off the engagement. - Tom Mary'ye nişanı bozmak istediğini söyledi.

bozmak
spoil

I wouldn't want to spoil the surprise. - Sürprizi bozmak istemiyorum.

Do you want to spoil the best moment in my life? - Hayatımdaki en iyi anı bozmak mı istiyorsun?

boz
{s} gray

Don't eat me, gray wolf, I'll sing a song for you. - Bozkurt, beni yeme, senin için bir şarkı söylerim.

bozmak
{f} impair
bozmak
{f} mess
bozmak
{f} murder
bozmak
{f} abash
bozmak
{f} abolish
bozmak
{f} damage
bozmak
{f} deteriorate
bozmak
{f} affect
boz
disrupted

At the meeting he monopolized the discussion and completely disrupted the proceeding. - Toplantıda o, tartışmayı tekeline aldı ve davayı tamamen bozdu.

My sleep cycle has been disrupted. - Benim uyku döngüm bozuldu?

boz
discomposed
bozmak
cash
bozmak
corrupt
bozmak
{f} confound
bozmak
{f} thwart
bozmak
{f} blemish
bozmak
{f} contaminate
bozmak
{f} sour
bozmak
(deyim) fuck up
bozmak
change
bozmak
humiliate
bozmak
disrupt
bozmak
cloud
bozmak
rupture
bozmak
bungle
bozmak
finish
bozmak
decompose
bozmak
trim
bozmak
check off
bozmak
shadow
bozmak
scuttle
bozmak
(Ticaret) impairment
bozmak
muddle
bozmak
overrule
bozmak
turn
bozmak
strike
bozmak
scramble
bozmak
unsettle
bozmak
breach
bozmak
mortify
bozmak
wipe
bozmak
(Dilbilim) bitch up
bozmak
(deyim) bust up
kızlık bozma
deflower
işini bozma
frustration
boz
mar

Tom wondered why Mary seemed so depressed. - Tom Mary'nin neden çok morali bozuk göründüğünü merak ediyordu.

Tom broke off his engagement to Mary. - Tom Mary ile nişanını bozdu.

boz
{f} bungle
boz
corrupt

The morals of our politicians have been corrupted. - Siyasetçilerimizin ahlakı bozuldu.

The party in power is corrupt, but the opposition is little better. - İktidar partisi bozulmuş fakat muhalefet biraz daha iyi.

boz
make imperfect
boz
{f} depraved
boz
bang up
boz
addle
boz
{f} corrupting

These foreign words are corrupting our beautiful language. - Bu yabancı kelimeler güzel dilimizi bozuyor.

boz
infringe
boz
unmake
boz
{f} impaired

Sami's vision was severely impaired. - Sami'nin görüşü ciddi şekilde bozulmuştu.

boz
muck up
boz
{f} spoil

She has spoiled her work by being careless. - Dikkatsizliği ile işini bozdu.

When I opened the refrigerator, I noticed the meat had spoiled. - Buzdolabını açtığımda, etin bozulduğunu gördüm.

boz
{f} spoiling

You're spoiling the mood. - Sen ruh halini bozuyorsun.

I'm not spoiling their view. - Ben onların manzarasını bozmuyorum.

boz
{f} blight
boz
grizzly

What should I do if I'm attacked by a grizzly bear? - Bir bozayı tarafından saldırıya uğrarsam ne yapmalıyım?

Dan made a grizzly discovery. - Dan bir boz ayı keşfetti.

boz
{f} bungling
boz
deface
boz
{f} hashing
boz
{f} disrupting
boz
distort
boz
impair

He has some cognitive impairment. - Onun biraz bilişsel bozukluğu var.

Sami's vision was severely impaired. - Sami'nin görüşü ciddi şekilde bozulmuştu.

boz
{f} spoiled

She has spoiled her work by being careless. - Dikkatsizliği ile işini bozdu.

It looks like Tom got sick from eating the spoiled food. - Öyle görünüyorki Tom bozuk yiyecek yemekten hasta oldu.

boz
annul
boz
{f} spoilt
boz
check off
boz
{f} marred
boz
{f} corrupted

For some reason the message text was corrupted, so I restored it before reading. - Her nasılsa mesaj bozulmuş, bu yüzden okumadan önce düzelttik.

Voters must not be corrupted. - Seçmenler bozuk olmamalıdır.

boz
quash
boz
deprave
boz
disarrange
boz
discompose
bozmak
annul
bozmak
violate
bozmak
mar

Tom told Mary that he wanted to break off the engagement. - Tom Mary'ye nişanı bozmak istediğini söyledi.

bozmak
unmake
bozmak
queer
bozmak
blot out
bozmak
garble
bozmak
upset
bozmak
shatter
bozmak
transgress
bozmak
bastardize
bozmak
discolour
bozmak
disturb
bozmak
attack
bozmak
discomfit
bozmak
cancel
bozmak
frustrate
bozmak
decay
bozmak
perish
bozmak
infringe
bozmak
shipwreck
bozmak
disaffirm
bozmak
leaven
bozmak
perturb
bozmak
disarrange
bozmak
oversimplify
bozmak
cripple
bozmak
blight
bozmak
disorder

Prostitution, gambling, the use of narcotic substances, drunkenness, disorder, and all other illegal activities are STRICTLY FORBIDDEN. - Fahişelik, kumar, uyuşturucu madde kullanımı, sarhoşluk, düzeni bozmak ve diğer yasadışı etkinlikler kesinlikle yasaklanmıştır.

bozmak
mess sth up
boz
dele
boz
deformed
boz
{f} distorted
boz
blemished
ahırdan bozma sıralı evler
mews
anız bozma
harrowing a field to break up stubble
boz
rough, waste, uncultivated (land)
boz
grey, gray; (toprak) uncultivated
boz
dun
boz
grey
boz
earth-brown; brown; ash-gray; gray
boz
griseous
boz
defaced
boz
derange
boz
rumple
boz
deform
boz
muckup
boz
discomfit

Don't worry. Your joke did not really discomfit me. - Endişelenme. Şakan beni gerçekten bozmadı.

bozmak
vitiate
bozmak
put to shame
bozmak
to spoil, to ruin, to disrupt, to upset, to mar, to decompose, to decay, to rot, to frustrate, to undo, to demolish; to taint, to adulterate; to disarrange, to disorder; to flatten, to flummox, to disconcert, to mortify, to humiliate, to embarrass, to sco
bozmak
to change, break (a specified amount of money) into smaller units
bozmak
wreck
bozmak
exchange
bozmak
to change, exchange (a specified amount of money) for another currency
bozmak
disappoint
bozmak
whittle off
bozmak
to rip out the seams of (a garment) or to cut up (a garment) (so that it can be remade)
bozmak
to deflower, deprive (a woman) of her virginity
bozmak
break down
bozmak
put out of action
bozmak
to have (something) on the brain, be too wrapped up in: Aklını seksle bozdu. He's got sex on the brain
bozmak
to embarrass, discomfit, discountenance
bozmak
to upset, spoil (plans, a system)
bozmak
(for the weather) to turn nasty, get cold, stormy, or snowy
bozmak
whittle down
bozmak
to upset (one's stomach)
bozmak
adulterate
bozmak
to complete the harvest in, harvest everything in (a specified place)
bozmak
to mess up, make a mess of (a place)
bozmak
undo
bozmak
whittle away
bozmak
to spoil, ruin; to harm, damage; to mar; to impair
bozmak
(Askeriye) to defeat (a unit) decisively, rout
bozmak
law to abrogate; to quash; to overturn
bozmak
to violate (an agreement)
bozmak
tousle
bozmak
{f} ruffle
bozmak
foul up
bozmak
{f} debauch
bozmak
{f} dislocate
bozmak
{f} annihilate
bozmak
poison
bozmak
{f} discomfort
bozmak
{f} downgrade
bozmak
{f} discompose
bozmak
{f} emasculate
bozmak
kibosh
bozmak
jam
bozmak
{f} stymie
التركية - التركية
Biçimi ve kullanılışı değiştirilmiş: "Büyükçe bir ahırdan bozma sinema salonu hâlâ gübre kokuyordu."- E. Bener
Bozmak işi
Biçimi ve kullanılışı değiştirilmiş
(Osmanlı Dönemi) MEFSAH
tağyir
(Osmanlı Dönemi) İMSA
(Osmanlı Dönemi) ihlâl
bozmak
Bir yerin, bir şeyin düzenini karıştırmak: "Bir insanın aklını bozabilmesi için evvelce bu aklın mevcut olması lazım gelir."- A. Ş. Hisar
bozmak
Aklını yitirecek derecede bir şeye düşkün olmak
bozmak
Bir şeyi kendisinden beklenilen işi yapamayacak duruma getirmek
bozmak
Altını paraya çevirmek, bozdurmak
bozmak
Yabancı ülke parasını Türk parasına çevirmek
bozmak
Büyük parayı ufak birimlere ayırmak
bozmak
Bağ veya bostanın son ürününü toplamak
bozmak
Kızlığına zarar vermek
bozmak
Geçersiz bir duruma getirmek: "Eğer nişanını bozduysa yazıklar olsun."- M. Ş. Esendal
bozmak
Kötü duruma getirmek
BOZ
Açık toprak rengi
BOZ
Bu renklerde olan
BOZ
Kül rengi, gri
BOZ
Açılmamış, sürülmemiş (toprak)
Bozmak
(Osmanlı Dönemi) ASD
Bozmak
sakatlamak
Bozmak
(Hukuk) NAKZETMEK
Bozmak
tağyir etmek
boz
Alevilerde dede olmayanlara verilen genel isim
boz
Bu renkte olan
boz
Kül rengi
boz
Açılmamaış, sürülmemiş toprak
boz
Köknar
bozmak
Bozguna uğratmak, yenmek, mağlup etmek
bozmak
Bırakmak, dağıtmak: "Tam biraz rahat edeceğim, işimi bozuyorsun."- S. F. Abasıyanık
bozmak
Geçersiz bir duruma getirmek
bozmak
Bir yerin, bir şeyin düzenini karıştırmak
bozmak
Biçimini ve kullanılışını değiştirmek
bozmak
Dokunmak, zarar vermek
bozmak
Bırakmak, dağıtmak
bozmak
Bir kimseyi beklemediği bir davranış karşısında bırakarak veya sözünü yalana çıkararak küçük düşürmek
bozmak
Biçimini ve kullanılışını değiştirmek: "Eskileri bozuyor, beni, çocuğu giydiriyor."- Ö. Seyfettin
bozmak
(Osmanlı Dönemi) ifsad
bozma
المفضلات