You are taller than her.
- Siz ondan daha uzun boylusunuz.
He is taller than his father.
- O, babasından daha uzun boyludur.
Tom is tall and lanky.
- Tom uzun boylu ve sırık gibi.
Tom measured the length of the board.
- Tom panonun boyunu ölçtü.
Our boat won by two lengths.
- Teknemiz iki boyla kazandı.
Meg is about the same height as Ken.
- Meg Ken ile yaklaşık aynı boydadır.
What is the average height of the players?
- Oyuncuların boy ortalaması nedir?
Members of the tribe settled down along the river.
- Kabile üyeleri nehir boyunca yerleşti.
Members of that tribe settled along the river.
- O kabilenin üyeleri nehir boyunca yerleşti.
The tall man wore a pink carnation in his lapel.
- Uzun boylu adam, yakasına pembe bir karanfil takmıştı.
He is taller than his father.
- O, babasından daha uzun boyludur.
Tom comes from another dimension.
- Tom başka bir boyuttandır.
It's difficult to visualize four dimensions.
- Dört boyutluları hayal etmek zordur.
It is important to recognize the extent of one's ignorance.
- Birinin cehaletinin boyutunu bilmek önemlidir.
Layla's letters revealed the extent of her racism.
- Leyla'nın mektupları onun ırkçılığının boyutlarını ortaya çıkardı.
I am not a dwarf. I am of short stature.
- Ben cüce değilim. Kısa boyluyum.
Tom was small in stature.
- Tom boy olarak küçüktü.
I have a full-length mirror in my bedroom.
- Yatak odamda bir boy aynası var.
Tom stood in front of a full-length mirror, looking at himself.
- Tom kendisine bakarak bir boy aynasının önünde durdu.
Your book is double the size of mine.
- Senin kitabın benimkinin boyutunun iki katı kadar.
Do you have these shoes in my size?
- Bu ayakkabılardan benim boyutumda olanından sizde var mı?
Tom figured it would take him a full day to finish painting the garage.
- Tom garajı boyamayı bitirmenin onun bir gününü alacağını düşündü.
I wish I could figure out how to get my car painted without paying a lot of money.
- Keşke çok para ödemeden arabamı nasıl boyatacağımı bulabilsem.
Don't boy me!.
I like the boy.''.
Dost thou call me fool, boy?.
Here, boys, heel; yes, Bobby, show the puppies how, good boy!.
Steve is a boy of 16.
That's my boy.
When the 'dipenda' (independence movement) in Belgian Congo turned violent, the white colonisators' often materially privileged black domestic boys were mistrusted and often abused as collaborators.
Boy, I wish I could go to Canada!.
Me and my boy grew up together in Southside.
Bu, saatini bulan delikanlı.
- This is the boy who found your watch.
Parkta bir sürü delikanlı çalışıyor.
- A lot of boys are running in the park.
Küçük oğlan hayvanat bahçesinde.
- The little boy is at the zoo.
Oğlana gönderilen mektupta ilginç bir öykü vardı.
- There was an interesting story in the letter to the boy.
Odada kaç tane erkek çocuk var?
- How many boys are there in the room?
Tom ve arkadaşları sahilde oturdu ve erkek çocuklarının yüzmesini izledi.
- Tom and his friends sat on the beach and watched the boys swimming.
Vay be, bu cümle de amma tantana kopardı.
- Boy, that sentence sure caused a kerfuffle.
Benim bütün oğullarım büyüdü.
- My boys are all grown up.
Oğullarım benim her şeyimdir.
- My boys are my everything.
Çocuk okumayı beceriyormuş gibi yapıyordu, ama kitabı baş aşağı tutuyordu.
- The boy pretended he could read, but he was holding the book upside down.
Küçük çocuk yolun aşağısında kayboldu.
- The little boy disappeared down the road.