تعريف boiled في الإنجليزية التركية القاموس.
- haşlanmak
- Kaynatılmış, kaynamış
- kaynat
Tom kuyu suyunu kaynattı böylece o içmesi güvenli olacaktı.
- Tom boiled the well water so it would be safe to drink.
Tom biraz su kaynattı.
- Tom boiled some water.
- {s} kaynamış
Kaynamış bir yumurtanın kabuğunu temiz bir şekilde nasıl çıkarırsın? Bir çeşit hile var mı?
- How do you take off the shell of a boiled egg cleanly? Is there some sort of trick?
Öğle yemeği için biraz ekmek ve bir kaynamış yumurta yedim.
- I ate some bread and a boiled egg for lunch.
- {s} haşlanmış
Biz bütün kış haşlanmış patates yedik.
- We ate boiled potatoes all winter.
Her gün kahvaltıda haşlanmış yumurta yerim.
- I have a boiled egg for breakfast every day.
- haşlanmış
- boil
- kaynamak
- boil
- {f} haşlamak
- boil
- çıban
Bir yüz çıbanım var.Bir burun deliğinin arkasında acılı bir yumru var.
- I have a facial boil. There's a painful lump at the back of one nostril.
- boiled beef
- (Gıda) haşlama sığır eti
- boiled chicken
- (Gıda) haşlama piliç
- boiled chicken
- (Gıda) haşlanmış tavuk
- boiled egg
- (Gıda) haşlanmış yumurta
- boiled ham
- (Gıda) jambon
- boiled meat
- (Gıda) haşlanmış et
- boiled meat
- söğüş
- boiled meat served cold
- (Gıda) söğüş et
- boiled patatoes
- (Gıda) haşlanmış patates
- boiled wheat
- hedik
- boiled, pounded unripe wheat
- (Gıda) firik
- boiled egg
- rafadan yumurta
- boiled salt
- rafine tuz
- boiled down
- haşlanmış aşağı
- boiled oil
- haşlanmış yağ
- boiled beef
- haşlanmış sığır eti
- boiled beef and cabbage
- haşlanmış sığır eti ve lahana
- boiled dinner
- tek kap yemek
- boiled grape juice
- pekmez
- boiled linseed oil
- kaynamış bezir
- boiled lobster
- haşlanmış ıstakoz
- boiled mallow
- (Gıda) ebegümeci haşlaması
- boiled mutton chunks
- (Gıda) koyun kuşbaşı haşlama
- boiled oil
- kaynamış yağ
- boiled pasta
- (Gıda) haşlanmış makarna
- boiled potatoes
- haşlanmış patates
- boiled salmon
- (Gıda) som balığı buğulaması
- boiled seabass
- (Gıda) levrek haşlama
- boiled shirt
- resmi günlerde giyilen gömlek
- boiled silk
- (Tekstil) pişmiş ipek
- boiled sweet
- bonbon
- boiled sweet
- şekerleme
- boiled tongue
- haşlanmış dil
- boiled turkey
- (Gıda) haşlama hindi
- boil
- {i} kaynama
Su kaynamaya başlıyor.
- The water is beginning to boil.
Normal şartlar altında, suyun kaynama sıcaklığı 100 santigrat derece.
- Under normal conditions, the boiling point of water is 100 degrees Celsius.
- boil
- (Tıp) İçi cerahatle dolu deri lezyonu, çıkan, füronki
- boil
- fokurdatmak
- boil
- kaynatmak
Italya'nın Reggio Emilia kasabasında istakozları kaynatmak yasa dışıdır.
- Boiling lobsters is illegal in the town of Reggio Emilia, Italy.
Suyu kaynatmak sadece üç dakika sürer.
- It takes only three minutes for the water to boil.
- boil
- pişmek
- boil
- kaynatma
Bir yumurtayı kaynatmak yaklaşık on dakika sürer.
- It takes about ten minutes to boil an egg.
Lütfen yumurtaları çok sert kaynatma.
- Please don't boil the eggs so hard.
- boil
- (Tıp) kan çıbanı
- boil
- kısaltmak
- boil
- galeyan etmek
- boil
- buhar durumuna dönüşmek
- boil
- pişirmek
Biz spagetti pişirmek için su kaynatıyoruz.
- We boil water to cook spaghetti.
Yumurtaları pişirmek için suyu kaynatırsın.
- You boil water to cook eggs.
- medium boiled egg
- (Gıda) kayısı yumurta
- soft boiled
- (Din) rafadan yumurta
- boil
- kaynama çekidi
- hard boiled
- çok kaynamış
- hard boiled egg
- çok kaynamış yumurta
- hard-boiled
- katı
O, yumurtalarını katı haşlanmış seviyor.
- She likes her eggs hard-boiled.
Katı yumurtayı seviyorum.
- I love hard-boiled eggs.
- hard-boiled
- çok pişmiş
Tom yumurtalarını çok pişmiş sever.
- Tom likes his eggs hard-boiled.
- hard-boiled
- lop (yumurta)
- hard-boiled egg
- lop yumurta
- sod
- çimen parçası
- sod
- sinir herif
- sod
- ahbap
- sod
- gıcık
- sod
- çim
- sod
- kıl
- soft boiled egg
- rafadan yumurta
- soft-boiled
- (yumurta) rafadan
- boil
- (Tekstil) 1. kaynatmak, pişirmek 2. kaynamak, pişmek
- boil
- {f} haşlanmak
- boil
- (Diş Hekimliği) genellikle bir kıl folikülü civarında olan lokalize deri absesi
- boil
- {f} köpürmek
- boil
- {i} son radde
- boil
- {f} fokurdamak
- boil
- boil away kaynayarak buharlaşıp yok olmak
- boil
- özü kalan
- boil
- boil down kaynayarak suyunu çekmek
- boil
- kaynar gibi kabarmak veya köpürmek
- boil
- {f} galeyana gelmek
- boil
- {i} kızışma
- boil
- {i} galeyan
- hard boiled
- hilekâr
- hard boiled
- yüzsüz
- hard boiled
- kurt
- hard boiled
- pişkin
- hard boiled
- kaşarlanmış
- hard boiled
- kurnaz
- hard boiled
- katı
- hard boiled egg
- katı yumurta
- hard boiled egg
- haşlanmış katı yumurta
- sod
- {i} homoseksüel
Homoseksüellik sizin ülkenizde yasadışı mı?
- Is sodomy illegal in your country?
- sod
- sod lanet ol
- sod
- {i} çimen
- sod
- bela/ahbap/ahmak/çimen
- sod
- {f} çimle kaplamak
- sod
- çimen parçaları ile kaplamak
- sod
- {i} (bir alandan toprağıyla birlikte alınan) çim parçası
- sod
- (isim) çimen, çim, ibne [arg.], homoseksüel, homoseksüellik
- sod
- {f} (bir alanı) (böyle) çim
- sod
- the Old Sod İrlanda
- sod
- {i} homoseksüellik
Homoseksüellik sizin ülkenizde yasadışı mı?
- Is sodomy illegal in your country?
- sod
- (fiil) çimle kaplamak
- sod
- {i} (bir alanı kaplayan) çim
- soft boiled
- {s} az kaynamış
- soft boiled
- {s} yumuşak
- soft boiled
- {s} rafadan
- to be boiled
- kaynatılmak