They filled in the blanks.
- Onlar boşlukları doldurdular.
He left the last page blank.
- O, son sayfayı boş bıraktı.
The room has been empty for a long time.
- Oda uzun süredir boş.
This club is fearfully dull. The dance floor is empty and the smoking patio is packed.
- Bu kulüp korkunç şekilde sıkıcıdır. Dans alanı boş ve sigara içme verandası tıka basa doludur.
I am never free on Sundays.
- Pazar günleri asla boş değilim.
Are you free on Friday afternoon?
- Cuma öğleden sonra boş musunuz?
She tried in vain not to cry.
- Ağlamamak için boş yere çabaladı.
I tried to keep in with her in vain.
- Ben onunla boşuna dost kalmaya çalıştım.
Rooms should be left vacant by eleven a.m. on the day of departure.
- Odalar, ayrılış gününde saat on bire kadar boş bırakılmalıydı.
Two seats remained vacant.
- İki koltuk boş kaldı.
It was another hollow promise.
- O başka bir boş sözdü.
This melon sounds hollow. Maybe that's why it was so cheap.
- Bu kavun boş görünüyor. Belki de çok ucuz olmasının nedeni budur.
Are you seriously thinking about getting a divorce?
- Cidden boşanmayı düşünüyor musunuz?
This business plan of yours seems almost too optimistic. All I can say is I hope it's more than just wishful thinking.
- Senin bu iş planı neredeyse çok iyimser görünüyor. Bütün söyleyebileceğim onun bir boş hayalden daha fazlası olduğunu ummamdır.
You can accelerate as much as you want, but since the car's in neutral, we won't be going anywhere.
- İstediğin kadar gaza bas, arabanın vitesi boşta olduğu için hiçbir yere gidemeyiz.
His resignation left a vacancy in the cabinet.
- İstifası kabinede boşluk bıraktı.
They filled the vacancy by appointment.
- Atama ile boş kontenjanı doldurdular.
No matter how rich a man may be, he ought not to be idle.
- İnsanlar kadar zengin olurlarsa olsunlar, boşta olmamalılar.
We do not live for idle amusement.
- Biz boş eğlence için yaşamıyoruz.
Yuriko arranges flowers in her spare time.
- Yuriko boş zamanında çiçekleri düzenler.
I translate sentences on Tatoeba in my spare time.
- Boş zamanımda Tatoeba'da cümle çeviririm.
The shelves were pretty bare.
- Raflar oldukça boştu.
The apartment was completely bare when we moved in.
- Taşındığımızda daire tamamen boştu.
Clear off the shelf, and you can put your books there.
- Rafı boşalt ve kitaplarını oraya koyabilirsin.
Clear the road. It's not safe.
- Yolu boşaltın. Güvenli değil.
The dirty water from the pool was drained, and replaced with clean water.
- Kirli su havuzdan boşaltıldı ve temiz su ile değiştirildi.
Tom cleaned out his bank accounts and disappeared.
- Tom banka hesaplarını boşaltıp ortadan kayboldu.
They unloaded the ship.
- Gemi yükünü boşalttı.
The farm workers unloaded the truck.
- Çiftçiler kamyonu boşalttı.
In this way, we waste a lot of time.
- Bu şekilde, çok fazla zamanı boşa harcarız.
No part of the pig is wasted.
- Domuzun hiçbir parçası boşa gitmedi.
Apparently that shabby flat is vacant.
- Anlaşılan o eski püskü daire boş.
I have to push my bike because one of the tyres is flat.
- Lastiklerden biri boşaldığı için bisikletimi itmek zorundayım.
The boats looked unoccupied.
- Gemiler boş görünüyordu.
The boats looked unoccupied.
- Tekneler boş görünüyordu.
A man standing on the cliff was about to commit suicide by jumping into the void.
- Uçurumun üstünde duran bir adam boşluğa atlayarak intihar etmek üzereydi.
Fadil felt a void in his life.
- Fadıl hayatında bir boşluk hissetti.
Anything is blissful with you. Nothing is meaningful without you.
- Seninle her şey hoş, sensiz her şey boş.
I don't know what to do with my leisure.
- Boş vaktimde ne yapacağımı bilmiyorum.
I hunt elk in my leisure-time.
- Boş zamanımda Kanada geyiği avlarım.
Those who wash the donkey's head waste soap.
- Eşeğin başını yıkayanlar sabunu boşa harcarlar.