boştayken

listen to the pronunciation of boştayken
التركية - الإنجليزية
(Bilgisayar) on idle
boş
blank

Tom filled in the blanks. - Tom boşlukları doldurdu.

Give me a blank sheet of paper. - Bana boş bir sayfa kağıt verin.

boş
empty

This club is fearfully dull. The dance floor is empty and the smoking patio is packed. - Bu kulüp korkunç şekilde sıkıcıdır. Dans alanı boş ve sigara içme verandası tıka basa doludur.

This box is empty. It has nothing in it. - Bu kutu boş. İçinde hiçbir şey yok.

boş
{s} free

I want to know if you'll be free tomorrow. - Yarın boş olup olmadığını bilmek istiyorum.

If I were free, I would accept his invitation. - Ben boş olsam, onun davetini kabul ederim.

boş
vain

I tried in vain to persuade him not to smoke any more. - Ben onu bir daha sigara içmemesi için boş yere ikna etmeye çalıştım.

She tried in vain not to cry. - Ağlamamak için boş yere çabaladı.

boş
vacant

She parked her car in a vacant lot. - O, boş bir arazide arabasını park etti.

Rooms should be left vacant by eleven a.m. on the day of departure. - Odalar, ayrılış gününde saat on bire kadar boş bırakılmalıydı.

boş
hollow

This melon sounds hollow. Maybe that's why it was so cheap. - Bu kavun boş görünüyor. Belki de çok ucuz olmasının nedeni budur.

It was another hollow promise. - O başka bir boş sözdü.

boş
{s} ineffective
boş
{s} thin

This business plan of yours seems almost too optimistic. All I can say is I hope it's more than just wishful thinking. - Senin bu iş planı neredeyse çok iyimser görünüyor. Bütün söyleyebileceğim onun bir boş hayalden daha fazlası olduğunu ummamdır.

I was thinking about getting a divorce. - Ben boşanma hakkında düşünüyordum.

boş
(Otomotiv) neutral

You can accelerate as much as you want, but since the car's in neutral, we won't be going anywhere. - İstediğin kadar gaza bas, arabanın vitesi boşta olduğu için hiçbir yere gidemeyiz.

boş
inutile
boş
stark
boş
inert
boş
(Otomotiv) neutral position
boş
vacancy

His resignation left a vacancy in the cabinet. - İstifası kabinede boşluk bıraktı.

Bring me your resume. I told you there's a vacancy at my office. - Özgeçmişini bana getir. Sana ofisimde bir boş kadro olduğunu söyledim.

boş
(Dilbilim) zero
boş
devoid
boş
yeast
boş
(Bilgisayar) scratch
boş
{i} voiding
boş
uninhabited
boş
devoid of
boş
idle

We do not live for idle amusement. - Biz boş eğlence için yaşamıyoruz.

He seems to be possessed with idle fancies. - O, boş fantezilere sahip gibi görünüyor.

boş
spare

I think I can do it in my spare time. - Onu boş vaktimde yapabileceğimi düşünüyorum.

What do you do in your spare time? - Boş zamanında ne yaparsın?

boş
bare

The apartment was completely bare when we moved in. - Taşındığımızda daire tamamen boştu.

The shelves were pretty bare. - Raflar oldukça boştu.

boş
clear

Clear the road. It's not safe. - Yolu boşaltın. Güvenli değil.

Clear off the shelf, and you can put your books there. - Rafı boşalt ve kitaplarını oraya koyabilirsin.

boş
pathological
boş
clean

The dirty water from the pool was drained, and replaced with clean water. - Kirli su havuzdan boşaltıldı ve temiz su ile değiştirildi.

Tom cleaned out his bank accounts and disappeared. - Tom banka hesaplarını boşaltıp ortadan kayboldu.

boş
airy
boş
blanky
boş
unloaded

Tom unloaded groceries from the car. - Tom arabadan yiyecekleri boşalttı.

Tom unloaded the car. - Tom arabayı boşalttı.

boş
barren
boş
nugatory
boş
inane
boş
waste

Tom regretted having wasted a great deal of his life. - Tom hayatının büyük kısmını boşa geçirdiğine pişman oldu.

In this way, we waste a lot of time. - Bu şekilde, çok fazla zamanı boşa harcarız.

boş
bubble
boş
at leisure
boş
futile
boş
desolate
boş
empty of
boş
to empty
boş
blank , free , empty , null
boş
expressionless
boş
flat

I have to push my bike because one of the tyres is flat. - Lastiklerden biri boşaldığı için bisikletimi itmek zorundayım.

Apparently that shabby flat is vacant. - Anlaşılan o eski püskü daire boş.

boş
disengaged
boş
fallacious
boş
slack, not under tension (rope)
boş
chimerical
boş
for hire
boş
unemployed; free
boş
captious
boş
without foundation
boş
frivolous
boş
desert
boş
unoccupied

The fitting room over there is unoccupied. - Oradaki elbise deneme odası boş.

The boats looked unoccupied. - Tekneler boş görünüyordu.

boş
empty; bare; vacant; unemployed" " işsiz; free; ignorant, useless; (kaset, kâğıt, vb) blank; vain, futile, abortive, barren; (anlamsız) blank, inane
boş
uncultivated (land)
boş
without any foundation
boş
ignorant
boş
bootless
boş
gaseous
boş
frothy
boş
{s} unengaged
boş
{s} windy
boş
{s} pointless
boş
splutter
boş
{s} null
boş
{s} void

A man standing on the cliff was about to commit suicide by jumping into the void. - Uçurumun üstünde duran bir adam boşluğa atlayarak intihar etmek üzereydi.

When I look back on my youth, I see a spiritual void, said Tom. - Tom Gençliğime baktığımda manevi bir boşluk görüyorum. dedi.

boş
abortive
boş
{s} vacuous
boş
{s} ineffectual
boş
fustian
boş
{s} tenantless
boş
otiose
boş
{s} invalid
boş
wishy washy
boş
godforsaken
boş
unwritten
boş
meaning

Anything is blissful with you. Nothing is meaningful without you. - Seninle her şey hoş, sensiz her şey boş.

boş
{s} unfounded
boş
{s} yeasty
boş
{s} puerile
boş
{s} unprofitable
boş
{s} trumpery
boş
disengage
boş
{s} purposeless
boş
leisure

I don't know what to do with my leisure. - Boş vaktimde ne yapacağımı bilmiyorum.

I hunt elk in my leisure-time. - Boş zamanımda Kanada geyiği avlarım.

boş
{s} meaningless
boş
soap

Those who wash the donkey's head waste soap. - Eşeğin başını yıkayanlar sabunu boşa harcarlar.

boş
{s} punk
التركية - التركية

تعريف boştayken في التركية التركية القاموس.

Boş
tehi
Boş
(Osmanlı Dönemi) MESCUR
Boş
tıngır
Boş
açık
boş
İçinde, üstünde hiç kimse veya hiçbir şey bulunmayan
boş
Habersiz, hazırlıksız
boş
Görevlisi olmayan (iş, görev), münhal
boş
Yapılacak işi olmayan
boş
Birbirimizi boş tesellilerle aldatacak değiliz."- R. N. Güntekin
boş
Yararsız, nafile: "Karamsar olmamak için ne kadar çırpınsak boş."- R. H. Karay. İşsiz bir biçimde: "Boş oturmak, aylak durmak insanı çabuk çökertir."- H. Taner
boş
Anlamsız
boş
Bir işe yaramayan: "Yaşlı başlı insanlarız dedi
boş
işsiz
boş
Bilgisiz
boş
Verimsiz
boş
Yararsız, nafile
boş
İçinde, üstünde hiç kimse veya hiçbir şey bulunmayan: "Yaralı kaymakamla iki emir eri de boş kalan kompartımana rahatça yerleştiler."- A. Gündüz
boş
İşsiz bir biçimde
boş
Bilgisiz: "Daha meselesiz, daha cahil, daha boş, daha yakışıklıydılar."- S. F. Abasıyanık
boş
Habersiz, hazırlıksız: "Tatar dilencinin küfürlerine işte böyle boş yakalandım."- O. Pamuk
boş
Anlamsız: "Babam, kuvvetli bir darbe yemiş gibi şaşkın, boş gözlerle bakakaldı."- O. Kemal
boş
Bir işe yaramayan
boştayken
المفضلات