All my pains went for nothing.
- Bütün çabalarım boşa gitti.
Marriage is the main cause of all divorces.
- Bütün boşanmalarının temel nedeni evliliktir.
I will consent to the divorce.
- Boşanmayı kabul edeceğim.
He left the last page blank.
- O, son sayfayı boş bıraktı.
She handed in a blank test.
- O, boş bir test teslim etti.
This box is empty. It has nothing in it.
- Bu kutu boş. İçinde hiçbir şey yok.
Please replace the empty ink cartridge in the printer.
- Yazıcının boş mürekkep kartuşunu lütfen değiştir.
Tom didn't want to waste any more time calculating how much time had been wasted.
- Tom ne kadar zamanın boşa harcandığını hesaplamada daha fazla zamanı boşa harcamak istemedi.
It would be a sin to waste it.
- Onu boşa harcamak bir günah olacaktı.
Don't waste your time and money.
- Zamanını ve paranı boşa harcama.
Let's hurry so as not to waste time.
- Zamanı boşa harcamamak için acele edelim.
I want to know if you'll be free tomorrow.
- Yarın boş olup olmadığını bilmek istiyorum.
What does Tom do in his free time?
- Tom boş zamanında ne yapar?
She tried in vain not to cry.
- Ağlamamak için boş yere çabaladı.
I tried in vain to persuade him not to smoke any more.
- Ben onu bir daha sigara içmemesi için boş yere ikna etmeye çalıştım.
Two seats remained vacant.
- İki koltuk boş kaldı.
Rooms should be left vacant by eleven a.m. on the day of departure.
- Odalar, ayrılış gününde saat on bire kadar boş bırakılmalıydı.
This melon sounds hollow. Maybe that's why it was so cheap.
- Bu kavun boş görünüyor. Belki de çok ucuz olmasının nedeni budur.
It was another hollow promise.
- O başka bir boş sözdü.
This business plan of yours seems almost too optimistic. All I can say is I hope it's more than just wishful thinking.
- Senin bu iş planı neredeyse çok iyimser görünüyor. Bütün söyleyebileceğim onun bir boş hayalden daha fazlası olduğunu ummamdır.
I was thinking about getting a divorce.
- Ben boşanma hakkında düşünüyordum.
You can accelerate as much as you want, but since the car's in neutral, we won't be going anywhere.
- İstediğin kadar gaza bas, arabanın vitesi boşta olduğu için hiçbir yere gidemeyiz.
Bring me your resume. I told you there's a vacancy at my office.
- Özgeçmişini bana getir. Sana ofisimde bir boş kadro olduğunu söyledim.
His resignation left a vacancy in the cabinet.
- İstifası kabinede boşluk bıraktı.
He idles away his time.
- O, zamanını boşa harcar.
No matter how rich a man may be, he ought not to be idle.
- İnsanlar kadar zengin olurlarsa olsunlar, boşta olmamalılar.
I play the guitar in my spare time.
- Boş zamanımda gitar çalarım.
I translate sentences on Tatoeba in my spare time.
- Boş zamanımda Tatoeba'da cümle çeviririm.
The apartment was completely bare when we moved in.
- Taşındığımızda daire tamamen boştu.
The shelves were pretty bare.
- Raflar oldukça boştu.
I've cleared my schedule.
- Programımı boşalttım.
The waiting room is clearing out.
- Bekleme odası boşalıyor.
The dirty water from the pool was drained, and replaced with clean water.
- Kirli su havuzdan boşaltıldı ve temiz su ile değiştirildi.
Tom cleaned out his bank accounts and disappeared.
- Tom banka hesaplarını boşaltıp ortadan kayboldu.
The farm workers unloaded the truck.
- Çiftçiler kamyonu boşalttı.
Tom unloaded the car.
- Tom arabayı boşalttı.
McClellan wasted no time.
- McClellan zamanı boşa harcamadı.
In this way, we waste a lot of time.
- Bu şekilde, çok fazla zamanı boşa harcarız.
I have to push my bike because one of the tyres is flat.
- Lastiklerden biri boşaldığı için bisikletimi itmek zorundayım.
Apparently that shabby flat is vacant.
- Anlaşılan o eski püskü daire boş.
The boats looked unoccupied.
- Tekneler boş görünüyordu.
The boats looked unoccupied.
- Gemiler boş görünüyordu.
When I look back on my youth, I see a spiritual void, said Tom.
- Tom Gençliğime baktığımda manevi bir boşluk görüyorum. dedi.
Fadil felt a void in his life.
- Fadıl hayatında bir boşluk hissetti.
Anything is blissful with you. Nothing is meaningful without you.
- Seninle her şey hoş, sensiz her şey boş.
Please look through these papers at your leisure.
- Lütfen boş vaktinde bu evrakları incele.
I don't know what to do with my leisure.
- Boş vaktimde ne yapacağımı bilmiyorum.
Those who wash the donkey's head waste soap.
- Eşeğin başını yıkayanlar sabunu boşa harcarlar.
bütün emeklerim boşa gitti halbuki çok çalışmıştım.