İş liderleri Roosevelt'i suçladı.
- Business leaders blamed it on Roosevelt.
O bütün problemleri için onu suçladı.
- She blamed him for all her problems.
Sadece kendimi suçlamak zorundayım.
- I've got only myself to blame.
Tom sadece kendini suçlamak zorunda.
- Tom has only himself to blame.
Hayır, kabahatin bende olduğunu düşünmüyorum.
- No, I don't think that I am to blame.
İki erkek çocuk birbirlerini suçlamaya başladı.
- The two boys began to blame each other.
Mary'nin söylediği için Tom'u suçlama.
- Don't blame Tom for what Mary did.
Sadece sen değil aynı zamanda ben de suçlanacaktım.
- Not only you but I also was to blame.
Tom hataları için her zaman başka birini suçlamaya çalışır.
- Tom always tries to blame someone else for his failures.
Sadece sen değil aynı zamanda ben de suçlanacaktım.
- Not only you but I also was to blame.
Tom hataları için her zaman başka birini suçlamaya çalışır.
- Tom always tries to blame someone else for his failures.
Tamamen masum olmadığını biliyorum, sen de suçun birazını paylaş.
- I know you're not completely innocent, you too, share some of the blame.
He kicked in the door with a blam.
For knighthoods loue, do not so foule a deed, / Ne blame your honour with so shamefull vaunt / Of vile reuenge.
They accepted the blame, but it was an accident.
The arsonist was blamed for the fire.
Blame came from all directions.
The blame for starting the fire lies with the arsonist.
I covered the serious programmes too, and indeed, right from the start, I spent more time praising than blaming.
You know how that dad-blamed fathead is always talking like a doctor.